26 Mart 2018 Pazartesi

YA TARAF OLURSUNUZ YA BERTARAF


Türk burjuvazisinin çatı örgütlenmesi olan TÜSİAD’la AKP iktidarlarının ve tabii ki Erdoğan’ın yıldızı hiç barışmadı.

Erdoğan ile TÜSİAD arasındaki var olan gerilim, 12 Eylül 2010 referandumu öncesinde hat safhaya ulaşmıştı. Başbakan Erdoğan o dönemde, TÜSİAD’ın ekonomi konusundaki eleştirilerinden ve referanduma TÜSİAD’ın açıkça evet dememesinden rahatsızlığını ifade ederek, ”Taraf olmayan bertaraf olur” demiş ve referandumda TÜSİAD’ın  “hayır”cılardan yana olması halinde bertaraf edileceklerinin tehdidini yapmıştı.

Laik demokrat çağdaş bir yaşam tarzını savunan Türk burjuvazisi  TÜSİAD içerisinde örgütlendi. İslamcı gerici yobaz çağ dışı yaşam tarzını savunan sermaye gurubu da MÜSİAD içerisinde örgütlendi.

TÜSİAD AKP iktidarlarının ülkeyi laik çağdaş bir yapıdan İslamcı otoriter dinsel bir yapıya değiştirme dönüştürme çabalarına karşı zaman zaman eylem ve açıklamaları ile karşı durdu. Bu karşı duruşlar esnasında özellikle TÜSİAD’ı temsil eden başkanlar ve firmaları AKP’nin yanaşma basının ve maliyenin hedefi haline getirilip ağır zararlara sokuldu.

TÜSİAD başkanlığı daha önceleri iş insanları için çok cazip bir makamken AKP iktidarları döneminde TÜSİAD’a başkanlık ateşten göleğe dönüştü. Kimse başkan olmak istemedi başkan olanlar art arda süreleri dolmadan gördükleri baskılar nedeniyle istifa etmek zorunda kaldılar.

TÜSİADA eski başkanlarından Muharrem Yılmaz’ın SÜTAŞ firması ile ilgili başta Sabah gazetesi olmak üzere yanaşma basının SÜTAŞ ürünlerinde hayvan pisliği karıştığı yönünde yazdığı onca yalan sonunda TÜSİAD başkanlığından istifa ettiği hafızalardadır.

Ümit Boyner ve diğer TÜSİAD başkanlarına AKP yanaşması basının saldırıları sonucu istifası yine hafızalarımızda tazeleğini koruyor.

Arzuhan Doğan Yalçındağ’ın TÜSİAD başkanlığını yaptığı dönemde Doğan Holding’e yapılan maliye baskısı ile milyarlarca liralık cezaların kesilmesi sonucu Arzuhan Doğan TÜSİAD başkanlığını bırakmak zorunda kaldı.

AKP iktidarı ve Erdoğan Türkiye’deki her yapıyı işçi işveren örgütünden tutun her tür dernek sendika ne varsa ya tümden ele geçirmeye ele geçiremiyorsa yandaşını kurdurup zaman içinde var olanı pasif hale getirmeyi amaçladı. İş veren örgütü olarak da TÜSİAD’a karşı MÜSİAD’ı destekleyip iş insanlarını örgütlenmesinde hakim güç olmasını sağladı.

TÜSİAD üyelerinin ekonomik olarak zayıf düşmesi için elinden geleni yapan AKP iktidarları İslamcı yandaş sermaye sahibi kendi dinci burjuvazisini yarattı.

Son günlerde Doğan Holdingin medyasına satış adı altında çökülmesinin ana nedeni budur.
                                                                                                                              Hürriyeti Postası CNN Türkü Kanal D’si ile Doğan medya gurubu Türkiye’de eski derin devlet yapılanmasının medya ayağıyı derin devlet operasyonlarında toplumu dönüştürmede aktif rol alan bir yapıydı. Şimdi AKP ve Erdoğan kendi derin devletini kurdu. Bu yeni yapı içinde Doğan Medya’ya yer yok. Yeni derin devlet yapılanmasına itiraz eden Doğan gurubuna tek yol kalmıştı O yol Erdoğan’ın 12 Eylül 2010 referandumu öncesi TÜSİAD’a söylediği “Ya taraf olursunuz ya bertaraf”tı. Taraf olmayan Aydın Doğan ve gurubu bertaraf edildi.

Tüm uyarılara rağmen bir türlü AKP ve Erdoğan’a tam olarak biat etmeyen Aydın Doğan’ın medyası bir  KHK ile tümden el konulup kayyum atanmadan üç otuz paraya haraç mezat yeni derin devlet yapılanmasına hizmet için bir yandaşa sözde satıldı.

Zaten zor olan hakikate erişme hakkımız daha da girdi.Tek devlet tek millet tek vatan tek bayrak derken tek medyaya geldik şimdi sırada tek din var.








16 Mart 2018 Cuma

SEÇİMLER DEMOKRATİK ZEMİNDE DEĞİLSE BOYKOT SEÇENEKTİR


AKP’nin diğer anlamda Erdoğan’ın her şart altında kazanmasına programlanmış sandık ve seçim güvenliğini tümden yok eden ittifak yasasıyla ile erken seçimlerin yapılacağı artık ayan beyan ortada.

İttifak yasasının TBMM’den geçişi öncesi ve sonrasında CHP Milletvekilleri Selin Sayek Böke ile  Haluk Pekşen’in açıklamaları erken genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine boykot hususunu gündeme taşıdı.

Seçimleri boykot edilmesi gerektiğini ilk önce Haluk Pekşen seslendirdi 7 Mart’ta düzenlediği basın toplantısında “Türkiye’de sandık ve seçim güvenliğinin ortadan kalktığını söyleyen Pekşen, “AKP eliyle hukuk çökertilmiştir. Sahte seçmen kayıtlarıyla olmayan seçmenler yaratılmıştır. Bu şartlar altında yapılacak bir seçim şaibelidir ve hukuksuzluğu meşrulaştırmaktan başka bir işe yaramaz. Bu seçimler boykot edilmelidir.” dedi. 


Seçmen ve sandık güvenliğini tümden yok eden ittifak yasasının 12 Mart’ta bir gece yarısı baskını ile TBMM’den geçtiği vakitlerde Selin Sayek Böke, Twitter hesabından mesaj paylaştı. “Dün gece adil ve güvenli seçim yok edildi. Ya izleyeceğiz ya da gerçek bir seçimin asgari koşulları sağlanana dek boykot ve/veya çekilme seçeneklerini ele alacağız. Karar hepimizin!” diyerek Haluk Pekşen’in görüşlerine katıldı.


Daha sonra açıklamasına açıklık getiren Böke “Biz seçmenimize güveniyoruz AKP ve kurduğı seçim mekanizmasına güvenmiyoruz.Mesele bu gün seçimi boykot kararı alma meselesi değil,mesele güvenli seçim için Meclis çalışmalarından çekilmekten seçim boykotuna tüm seçenekleri değerlendirme meselesidir.” diyerek geniş çaplı bir mücadele yolu önerdi.

Bu söylemleri dile getirenlerin CHP parti meclisi üyeleri ve milletvekili kimliği taşıması çok önemliydi öylede oldu.                                                              İttifak yasası ile seçimlerin güvenilir olmaktan çıkmasının doğal sonucu olarak muhalefetin önde gelen isimlerinin sandıksal bir gösteride yer almaktansa seçimlere hiç katılmama isteğini yani boykotu ülke gündemine taşıdı.

Boykot bir sivil itaatsizlik eylemidir. Evde yan gelip yatma eylemi asla değildir. Seçimleri boykot,belki de seçim kampanyasından daha da zor olan bir eylem türüdür. Hazırlık,moral,kitleleri yönlendirme,ya kazanırsak söylemine karşı sorumluluğu alma bunu izah etme toplumsal desteği alarak matematiksel çoğunluğu boykota yönlendirme gibi daha bir çok yöntemleri beraberinde taşıyan ciddi bir eylemdir.

Boykotun başarı olup sandıksal gösteriye katılımın çok düşük seviyelerde kalması,elbette sözde seçim kazanan Diktatoryal yapıyı zora sokacak ve meşrutiyetini tüm dünyada sorgulanır hale getirecektir.

Boykot ve benzeri eylem önerilere, Kemal Kılıçdaroğlu gibi “kazanacağımız seçimi neden boykot edelim ki” diyerek karşı çıkmak siyasal mücadele geçmişi olmayan mücadele çeşitliliğine sahip olmayan siyasi kişilerin söyleyebileceği sözdür.


Sanki girdiği sekiz seçimi kaybeden,16 Nisan referandumunda YSK eliyle yapılan hileye gerektiği gibi karşı durmayarak ülkenin bu günkü duruma
gelmesinde katkısı olan kendisi değilmiş gibi “kazanacağımız seçimi neden boykot edelim ki” demesine belki de kendiside için/için gülmüştür.

CHP bu güne kadar Erdoğan’ın “ben yaptım oldu” türünden saymakla bitmez gayri meşru uygulamalarına karşı pasif tutumundan dolayı denetim mekanizmalarını çalıştıramamıştır. Bu yüzden CHP’nin kurumsal genel başkanından ciddi bir dik duruş beklenmesin.

Boykot,tıkanan mekanizmaları açan bir yol yöntem olabilir olurda. Yalnız boykot söylemi bireysel çıkışlardan ziyade siyasal yapıların ki bu yapı ittifak adı altında Erdoğan himayesine girmeyen diğer tüm siyasi partiler ve STK’ların katılımı ile oluşturulan yapıdır.Eğer ki seçimler demokratik zeminde şeffaf eşit adil şartlarda yapılmıyorsa güven tamamen kaybolmuşsa boykot bir seçenektir.



Ü