28 Aralık 2017 Perşembe

OHAL DERHAL KALDIRILMALI

Hukuk sustu/Vicdan sustu/İnsanlık sustu/Göz göre göre vurulduk/Ey halkım unutma bizi diyordu Uğur Mumcu.12 Mart faşizminin demokrasiyi özgürlükleri yok edip bir avuç yurtsever aydın demokrat devrimci gencin üzerinden silindir gibi geçtiği günlerde.

Tıpkı onun sözlerindeki gibi Türkiye’de demokrasi yerle yeksan edilip,özgürlükler birer birer birer budanırken parlamenter sistemin kapısına kilit vurulup İslamcı faşist dikta kurulurken hukuk susuyor vicdanlar susuyor insanlık susuyor üniversiteler susuyor barolar susuyor.

15 Temmuz çakma darbesi bahane edilerek ilan edilen olağan üstü hal ve kararnameleri güya Fetullah cemaati ile mücadelede hızlı ve gerekli kararları alacaktı. Ama uygulamada alınan kararların Cumhuriyet rejimi ve bu rejimin mihenk taşları olduğu açıklanan her OHAL kararnamesi ile kendini gösterdi.

Askeri okulların,askeri hastanelerin isim değişikliği ile kapatılması, AKP/Erdoğan  karşıtı ne kadar sol  televizyon radyo gazete dergi dernek vakıf varsa kapatılması esas niyetin OHAL yoluyla demokrasiyi yok etmek özgürlükleri kısıtlamak, parlamentoyu devre dışı bırakmak olduğu çok geçmeden anlaşıldı.

OHAL kararnamelerinin OHAL’in ilanı nedeniyle sınırlı kalması gerekirken arabaların kış lastiğinden tutun danıştay üyelerinin sağlık harcamasına,ilçelerin taşınmasından kamuda taşerona kadar OHAL’le ilgisi olmayan kararnameler yayımlanır oldu.

Kararnamelerin ortak özelliği muhalefeti,demokratik kanalları tek tek yok ederken tek adamlığa giden yolu, her kararname ile biraz daha açması oldu.

KHK’ler OHAL’in gerekli kıldığı konularda çıkartılmalıdır.Yani OHAL ilan edilmesine neden olan konular dışındaki KHK’ler, OHAL KHK’si sayılamayacağı için AYM iptal edebilecekken tamamen talimatla çalışan bir kuruma dönüşen ana yasa mahkemesi OHAL KHK’leri benim yetki alanıma girmez diyerek kenara çekiliyor.
Yarın bir gün bir kararname ile anayasa mahkemesinin kapatılıp yargıçlarının asliye hukuk hakimi yapılmayacağının garantisi nedir.

Yani kısaca eğer OHAL’in amacı Fetullahçı çeteye karşı mücadele etmekse bu mücadele ile ilgisi asla olmayan,TBMM’yi devre dışı bırakan onca kanun hükmünde kararname içinde terörle terörizmle alakası olmayan hükümlerin ne işi var.
Burada niyet edilen amaç gerçekleşmiş..Önce kontrollü çakma bir darbe tezgahlanmış ona bağlı olarak OHAL ilan edilmiş yayımlanan kararnameler ile İslamcı faşizme adım adım ilerleyen tek adan diktasının taşları döşenmiş döşenmeye de devam edilmektedir.
OHAL Türkiye halkına giydirilmeye çalışılan İslamcı faşist dikta rejim gömleğinin dikildiği terzihanenin adıdır. OHAL kararnemeleri ile demokrasi temelli yok edilmeden elde kalan birkaç demokratik mevzi ile bu gidişe dur denmenin son evresindeyiz.2018 Temmuz 15'şin de yada 2019 yapılacağı söylenen seçim falan hepsi hikayedir.

TBMM dışında meşru demokratik anayasal hakları  kullanarak demokratik parlamenter sistemi savunmak, Cumhuriyetin kurulumundan bu güne kadar elde edilen mevzileri korumak elde kalan en günlü siyasal örgüt olan  CHP’nin ana görevi haline geldi.

Bu görevi sadece meclis çatısı altında var saymak artık pek bir işlevi kalmayan TBMM çatısı altında sürdürmeye ısrar etmek demokrasi güçlerini kandırmak oyalamaktan başka bir şey değildir.

Yapılması gereken birinci iş ulusal ve uluslararası yoğun bir kampanya ile tamamen ilan nedeninden uzaklaşmış olan Türkiye’ye ağır gelen artık yönünü rejim değişikliğine çevirmiş olan OHAL’in kaldırılmasıdır.



26 Aralık 2017 Salı

HANGİ KATLİAM TİMİ NE ZAMAN KAPIMIZI ÇALACAK

İşinde gücünde bir yurdum insanının büyük tedirginlik duyarak katliam endişesi ile yazı yazması ülkenin getirildiği durumun ap/açık resmi değilse nedir.

15 Temmuz bahane edilerek ilan edilen OHAL sonrası arkası gelmeyen uzatmalar ve KHK’lerin en vahimi geçen gün yayımlandı.
696 sayılı Kanun hükmünde kararnamenin 121.maddesi aynen şöyle:         "Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler hakkında da birinci fıkra hükümleri uygulanır."


Bu kanunu kendine koruyucu kalkan gören,Kurdun dişine kan değdi diyen,Esadullah timlerinin,    
                                                                                                                                    Sadat yetiştirmesi şeriat özlemcilerinin,Afyon çekmiş gözleri ile oluk/oluk kan akıtacağız diyen Sedat Peker gibi devlet destekli mafyanın, 

Erdoğan için silahlanın diyen Osmanlı Ocakları’nın,Halk Özel Harekat’çılarının,oluşturacağı milisler AKP/Erdoğan muhaliflerine saldırıp kan döküp katliam yapıp muhalefeti sindirme yoluna gideceklerdir.


Hukuki dille tanımı yazılan yukarıdaki maddenin açılım şu. İktidar kendine dönük en masum eylemi dahi terör eylemi,eyleme katılan her ferdi de terörist ilan edecek iktidar yanlısı silahlı milisler ise bu eylemlere katılanları öldürecek yaralayacak yetmeyecek evini işyerini basıp yakıp yıkıp içindekileri katledecek fakat hiç bir cezai takibe tutulmayacak. 

23 Aralıkta yapılan Şırnak il kongresinde partililerine seslenen AKP genel başkanı Erdoğan CHP ve HDP'yi kastederek "Ülkemizin başına karabasan gibi çöken bu iki faşist partiyi de layık oldukları yere, tarihin çöplüğüne yollamanızı bekliyorum” dedi.
Faşist partiler bir anlamda terörist partilerdir. Kitleleri terör yöntemiyle sindirip kendi propagandalarına alan yaratır.Faşist söyleminin arkasından gelecek olan söylem terörist partilerdir olacak,hedef gösterilecek parti CHP ve HDP mensuplarıdır.Kurdun dişine kan değdi diyen katliam milisleri “ülkeyi teröristlerden temizliyoruz” diyerek sokakta meydanda işte evde demokrat aydın avına çıkacaklardır.
CHP ve HDP milletvekilleri Facebook,Twitter fenomeni değildir! "Şu önergemiz AKP tarafından reddedildi" "Bu KHK kabul edilemez" Twitlerini atma dışında ülkeyi uçuruma götüren Kanunlar ve KHK’lar ile ilgili bambaşka bir muhalefet yöntemi bulmalı.
“Efendim genel seçimler yapılacaktır. Biz sandıkta Erdoğan liderliğindeki AKP’yi sandığa gömer bu gidişe dur” deriz mantığı terk edilmeli.
Artık bu ülkede hiçbir seçim normal seçim olmayacak Erdoğan istediği sonucun çıkmadığı hiç bir seçimi 7 Haziran 2015 seçimlerinden daha da farklı olarak geçersiz sayacak. Kendi hakimiyetini pekiştiren seçim sonucunu her ne yolla olursa olsun almaya çalışacaktır.                                                                                                  Sadece TBMM’de yapılan ve artık hiç bir anlam ifade etmeyen siyaset tarzı dışında yeni yol ve yöntemlerle İslamcı faşizmin önü kesilebilir.




18 Aralık 2017 Pazartesi

CHP AĞIR TEHDİT ALTINDA

                                     
Gün geçmiyor ki İslamcı faşizmin tüm genetik özelliklerini taşıyan AKP iktidarı ve onun reisinden en alt elamanına kadar her bir ferdi CHP genel başkanı ve onun şahsında CHP’ye CHP’lilere en ağır dille hakaret etmesinler en ağır tehditleri savurmasınlar.
Elde ettikleri devlet gücünü ki o güç,silahlı polis,asker en önemlisi yargıdır.Talimatla görevlendirilen polis ve yargı eliyle CHP sindirilmeye korkutulup susturulmaya çalışılıyor.
CHP’ye karşı en saldırgan dili elbette AKP genel başkanı kullanıyor.Bu dili kullanırken sırtında AKP elbisesi önünde Cumhurbaşkanlığı forsu var.
Çok gerilere gitmeden son günlerdeki CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na ve onun şahsında tüm CHP’ye yapılan tehditlere hakaretlere bakmak yeter.
16.Aralıkta AKP Yalova il kongresinde Konuşan AKP Cumhurbaşkanı CHP’ye “ Öyle bir ana muhalefetimiz var ki yeni adıyla ana ihanet partisi” dedi.
Türkiye Cumhuriyetinin kurucu partisi CHP’ye “ANA İHANET PARTİSİ” demek.Nasıl bir ruh halinin hangi niyetin sözüdür.Bu söz söylenebilecek bir sözmüdür ? Bu sözleri söyleyenlerin 17 yıllık icraatları süresince Fetullah başta olmak üzere cemaatlerle,PKK ile ilişkilerine bakmak yeterli.
CHP ihanet ediyor öylemi.Yani vatana millete ihanet ediyor öylemi.O zaman bundan sonraki söz,CHP yöneticilerini hainlikle suçlamak,vatana ihanetten davalar açmak,hazırlanan 200.000 kişilik cezaevlerine CHP’lileri doldurmak mı olacak.
Bir ada devleti olan MAN’da 5 TL sermaye ile kurulan bir şirketten eski para ile 60-70 Trilyonun neden,ne karşılığında geldiğinin izahını yapamamanın acizliği içerisindedir Erdoğan.                                                                                                                         EN İYİ SAVUNMA SALDIRIDIR anlayışı ile CHP’yi ve genel başkanını yine aynı kongrede saldırıp tehdit eden AKP Cumhurbaşkanı.
 “Bu şekilde avuç dolusu sahte evraklar sallamakla sen kalkıp da Tayyip Erdoğan’a, ailesine leke süremezsin. Yargıda hesabını vereceksin. Gün yaklaşıyor…İnşallah yargıda o hesabı vereceği gibi, bundan sonra atacağı iftiraların da onun boynuna nasıl dolanacağını görecek.” sözlerinin yanında “Man kafa” tabirini kullanarak hakaret dilini kullanmaya devam etti.

Menzil cemaatinin AKP hükümetlerindeki temsilci bakanı olarak bilinen sağlık bakanlığı kadrolarını menzil cemaatine teslim eden Recep Akdağ katıldığı yandaş A Haber TV’de açıkça tehdit ederek Muhalefetin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ninki gibi olması gerektiğini savundu ve CHP'nin bunu örnek almasını istedi. Akdağ, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik olarak "Böyle ana muhalefet anlayışı gerçekten olmaz. Sayın Kılıçdaroğlu'nun bu tavrı aslında son derece pespaye bir tavır, kötü bir tavır. Bundan vazgeçmezse kendisi zarar görecek"

Her AKP yetkilisi yönetim gücünü elinde tutan her AKP bakanı ayrı/ayrı CHP’yi CHP genel başkanını  etmeye devam ediyorlar.Bunların içerisinde en tehlikelisi var ki ülkenin silahlı polis gücünü emri altında bulunduran biri Süleyman Soylu.

Ki o polis gücünün bu ülkede çok karanlık işlere karıştığını bilmeyen yoktur.O karanlık işlerin binde biri SUSURLUK KAZASIYLA açığa çıkmıştı.Biz zamanın özel harekat polislerinin hangi içişleri bakanlarının talimatı ile hangi cinayetleri işlediklerini iyi biliyoruz.

Bir çete lideri edası ile konuşan silahlı polis gücünü elinde bulunduran İç işleri bakanı unvanlı Süleyman soylu Trabzon’un Ortahisar ilçesindeki AKP kongresinde konuştu. Burada açık ve aleni bir şekilde CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu’nu tehdit ederek dedi ki "Kılıçdaroğlu, sana açık açık söylüyorum, sen bittin. Gözlerinden öpüyorum Kılıçdaroğlu. 'Gözlerinden öperim' demekle bırakmıyorum, daha yeni başladık yanına bir doktor al Kılıçdaroğlu. Sen daha kimi tehdit ettiğinin farkında bile değilsin.”Bu tehtidi yapan İç işleri bakanı acaba özel harekat polislerinin kimi İç işleri bakanlarından aldıkları talimatla cinayet işlemelerine mi atıfta bulunmak istiyor.

Bu polis yargı tehditleri sadece genel başkana mı elbette hayır.Tüm CHP milletvekilleri belediye başkanları talimatlı polis ve yargı tehdidi altında her gün bir soruşturma bir dava ile baş başa kalıyorlar.Meclise gelen son 121 fezlekenin 75 tanesi CHP’li 46 tanesi HDP’li milletvekillerinindir.


CHP İslamcı faşizmin artık alenileşen ağır saldırıları ile karşı karşıyadır.CHP’li olmak laik demokratik  çağdaş hukukun egemen olduğu Türkiye’yi savunmak ateşten bir gömlek haline gelmiştir.

14 Aralık 2017 Perşembe

CHP ANKARA İL BAŞKANI KİM OLACAK

Ankara’da tüm CHP ilçe örgütlerinin kongrelerini tamamlamalarının ardından 6 Ocak'ta yapılacak olan Ankara il kongresi ile CHP Ankara’da yeni il başkanını belirleyecek.
İl kongresine şunun şurasında yirmi gün kalmış olmasına rağmen açıkça ortaya çıkarak ben Ankara il başkanlığına adayım diyen tek kişi var oda eski gençlik kolları genel başkanı ve eski parti meclisi üyesi Ayhan Yalçınkaya.  
Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa gelmesinden bu yana Ankara il başkanlığında ne Kemal beyin nede partililerin istediği tarzda bir il başkanı olduğunu pek sanmıyorum.
Şöyle ki Kemal beyin akademisyendir siyaset bilimcidir sol değerlere sahiptir anlayışı ile Ankara il başkanlığına atadığı Tarık Şengül’den istediği sonucu alamadı.Şengül bırakın verimli olmayı,partiyi ve partili belediyeyi kamuoyuna şikayet ederek gitti-geldi istifalarla partiyi tartışılır hale getirip ayrılması hafızalarda hiç de iyi bir iz bırakmadı.  
                        
İstifa ederek ayrılan Tarık Şengül’ün yerine “30-35 yıl öncesinin gençlik kolları genel başkanıydı CHP’yi tanır ağabeydir sözü dinlenir partiyi toparlar” denilerek atanan Zeki Alçın oldu.Konuşması hitabeti yerinde olan Alçın döneminde bilhassa Yenimahalle örgütü nezdinde disiplini sağlayamadı. Döneminde yapılan yerel seçimlerde Mansur Yavaş ve ekibi ile birlikte oluşturulan seçim koordinasyon kurulunda Ankara il örgütünün başı olarak koordinasyon başkanlığının kendisine verilmemesi Zeki Alçın’da büyük bir kırgınlık oluşturdu. Bu kırgınlığa yönetim kurulu içinde birliğin sağlanamaması da eklenince Zeki Alçın’a istifa yolu açıldı.İlin olağanüstü kongreye gitmesi için istifa etti.   

                                                                                                                                   Genel Merkezin atadığı Yaşar Çatak başkanlığındaki yedi kişilik kayyum ili olağan üstü kongreye götürdü.   
                                                                   9.CHP Ankara il kongresinde Zeki Alçın’a karşı seçimi kaybeden Necati Yılmaz yapılan olağanüstü kongrede Ankara il başkanlığına seçildi.Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini yöneten Yılmaz örgütün içinde il başkanı olarak kendini tam manası ile ispat edemeden 7 Haziran seçimlerinde Milletvekili adayı olmak için Ankara il başkanlığından istifa etti.
Böylece görevini sürdürürken arka arkaya istifa eden Ankara il başkanı sayısı üçe yükseldi.Yaşananlara baktığımızda “2011’den bu yana CHP Ankara il başkanlığında istikrar yakalanamadı” demek çok doğru bir tanımlama olur.
Necati Yılmaz’ın il başkanlığından istifa etmesiyle boşalan koltuğa Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Ankara il başkanlığına sanayici istiyorum iş adamı istiyorum” anlayışına uygun olarak önerilen OSİAD başkanı Adnan Keskin il başkanı olarak atandı.


Üye kayıt defteri elimde değil ama Adnan Keskin’in il başkanı olarak atandığında henüz parti üyesi olmadığı sonradan partiye üye kaydının yapıldığı çok yazıldı çok söylendi.                                                                                                                   Adnan Keskin’in atanması çok eleştirilse de ardında genel merkez var belediyeler var düşüncesiyle eleştiriler Keskin’i yerinden edemedi yapılan 10.İl kongresinde bu kez seçilmiş il başkanı olarak görevini sürdürmeye başladı.Görevini sürdürüyor olması onun çok başarılı,parti tabanı tarafından çok istenilen,çok kabül gören biri olduğu manasına gelmez.Parti faaliyetlerinde İl ilçe kongrelerinde çekirdekten yetişmiş bir partili gibi CHP’lileri çoşturduğu onların duymak istediği şeyleri söyleyebilen birisi olduğunu söylemek mümkün değil.
İl başkanı sanayici olsun iş adamı olsun anlayışı doğru bir anlayışta değil.O anlayışla il başkanı olanların,genel merkez kantininde jilet kalınlığında kesilmiş salam jilet kalınlığında kesilmiş kaşardan oluşan sandviçin 4-5 TL ye satışına götürüyor.
Şimdi önümüzde  6 Ocak'ta Ankara CHP 11.olağan kongresi var.Bu kongrede Ülkemiz için çok ama çok önemli üç seçim var.Bu üç önemli seçimi götürecek kucaklayıcı güler yüzlü,Mustafa Sarıgül'ün deyimi ile ölü evinin yascısı,düğün evinin tefcisi olmalı,partiyi alanlara sürecek,sürükleyici,konuşması,bilgi birikimi,mücadeleci,ki polis gaz sıktığında su sıktığında partililerden önce il binasına girmeyecek,biri olmalı.
Bu özelliklerin hepsine değilse bile bir kısmına sahip olmalı Ankara CHP’nin yeni il başkanı.
Ankara İstanbul İzmir gibi büyük illerde il başkanları konusunda son sözü genel başkanların söylediği bir CHP geleneği.                                                                                Ama bırakın Ankara’yı CHP’nin genel politikaları,uygulamaları üzerine Kemal Kılıçdaroğlu üzerinde kimi MYK üyelerden fazla bir etkiye sahip biri var.Fethi Yaşar.
Genel başkan üzerinde etkili olan Fethi Yaşar’ın bölgede bir bilen olarak ağırlığını sürdürdüğü ortamda Ankara il başkanlığına kimin gelmesi konusunda sessiz kalacağını var saymak çok yanlış olur.Yani Ankara il başkanlığı için Kemal Kılıçdaroğlu ne diyor değil Fethi Yaşar kimi önerir ona bakmak lazım.                                                           Bu konuda şu ana kadar Fethi Bey bir isim önermiş değil. "şunla yola devam ederiz, önümüzdeki süreç için bu uygundur" gibi bir ifade de bulunmuyor.                                                      







  

6 Aralık 2017 Çarşamba

CHP'LİLER SİZLER KİMSİNİZ BİLİYORMUSUNUZ ?

CHP’lilere ne büyük bir onurun sahibi olduklarını hatırlatan “BEN SİZLERE BAKTIĞIM ZAMAN” diye başlayan bu konuşma 19 Kasım 2005’te yapılan CHP’nin 31.olağan kurultayında Deniz Baykal tarafından yapıldı. Bu gün hastanede tedavi gören ve CHP ve Türkiye siyasetinin bir dönemine damgasını vuran Deniz Baykal’a şifalar diliyorum.

“Değerli arkadaşlarım ben sizlere baktığım zaman, en genç Cumhuriyet Halk Partili kardeşime bakarken bile onu Mustafa Kemal'in yanında ulusal kurtuluş savaşı veren bir insan olarak görüyorum.                                                                                                                                  Sizlere baktığım zaman ben, Sevr Antlaşması'nı imzalayanları değil, onları yırtıp atanları Lozan'ı yapanları görüyorum sizlerin şahsında Türkiye'de dünyada ilk kez emperyalizme karşı bir mücadeleyi, ulusal kurtuluş mücadelesini başarıya ulaştırmış olan insanları görüyorum.                                                                                                                                 Sizler o zaman belki doğmadınız bile, o zaman belki hiçbiriniz yoktunuz. Ama hiç önemli değil hiç önemli değil. Ben bugün en genç Cumhuriyet Halk Partili kardeşime bakarken bile onu Mustafa Kemal'in yanında ulusal kurtuluş savaşı veren bir insan olarak görüyorum.                        Sizlere baktığım zaman ben, Sevr Antlaşması'nı imzalayanları değil, onları yırtıp atanları Lozan'ı yapanları görüyorum. Ben sizlere baktığım zaman dünyanın en güç döneminde ulusal bağımsızlığını gerçekleştirip, çağdaş bir devlet oluşturma doğrultusunda çok büyük çabalar harcamış o büyük Kuvay-i Milliye’cileri görüyorum. Atatürk devrimcilerini görüyorum,     Türkiye'yi çağdaş bir ülke haline getirebilmek için yasa yapanları, kurum yapanları, ilke ortaya koyanları görüyorum.                                                                                                                    Köy enstitülülerini kuranları görüyorum, halk evlerini kuranları görüyorum, eğitim hamlesi yapanları görüyorum, Medeni Kanunu'nu kabul edenleri görüyorum, kadın-erkek eşitliğini gerçekleştirenleri görüyorum, Türkiye'yi yoksul Türkiye'yi ayağa kaldırmak için büyük ekomomik atılımlar planlayanları görüyorum.Anadolu'yu dört taraftan demir ağlarla örenleri görüyorum,onları planlayanları görüyorum, o demiryollarını döşeyen işçileri görüyorum, TÜRKİYE'NİN BAĞIMSIZLIK RUHUNU GÖRÜYORUM.                                                                   Ben sizlere baktığım zaman,çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'ni bu dünyada bu coğrafyada ilk kez bir Müslüman toplumun demokratik bir atılım yapabileceğini kanıtlamış olan insanları görüyorum.   İslamiyet'in kutsal bir inanç olarak her birimizin inancında yüreğinde bendinde ruhunda bir yanda yaşarken, bir yandan da kadın-erkek eşitliğini bir yandan da demokrasi anlayışını bir yandan da laik devlet düzenini bir ara gerçekleştirebileceğini ortaya koyanları görüyorum. Türkiye'yi demokrasi'ye taşıyanları görüyorum.                                                                    İktidarını halk oy vermedi diye gönül huzuru ile "benim iktidarda olup olmamam önemli değil, yeter ki Türk halkı neyi isterse o olsun, kimi isterse o iktidar olsun" diye büyük bir alçak gönüllülükle Milli Mücadele ile geldikleri iktidar noktasından elinde çantası,şapkası ve paltosuyla ağır ağır yürüyerek Çankaya'dan aşağı inerek İsmet Paşa'yı görüyorum,arkadaşlarını görüyorum.  Sizler busunuz değerli arkadaşlarım,bilin busunuz.                                                             Hiçbiriniz yaşamadınız belki bu günleri, hiçbiriniz o günlerde hayatta değildiniz belki ama hiç önemli değil hiç önemli değil.                                                                                                        Siz Atatürk'sünüz,siz İsmet İnönü'sünüz, siz Türk devriminin şanlı,onurlu geçmişiniz. Türkiye'yi Türkiye yapanlarsınız. Demokrasiyi gerçekleştirenlersiniz, Türkiye'de emeğin hakkını koruyacağım diye ortaya atılanlarsınız,emek diye ilk kez konuşan insanlar sizsiniz,sendika diyen insanlarsınız,demokratik sol diyenlersiniz, sosyal demokrasi diyenlersiniz.                                        Böyle sözlediğiniz için "Moskova'ya Moskova'ya" diye tepki gösterilenlersiniz.                      Sosyal demokrasinin vatanseverlik olduğunu, sosyal demokrasinin inançlara saygı göstermek olduğunu, sosyal demokrasinin emeğe saygı göstermek olduğunu,hukuka saygı göstermek olduğunu ilk Türkiye'ye öğretensiniz öğreten. Ve siz 12 Martlarda cezaevlerinde hesap vermeye çağırılanlarsınız,12 Eylüllerde Zincir bozanlara sürülenlersiniz, Merkez komutanlığı'nda gözaltına alınanlarsınız, siz Türkiye'de Atatürk ilkelerine, sosyal demokrasiye inandığınız için hizmet ettiğiniz okuldan bambaşka yerlere sürülen insanlarsınız, işlerine son verilenlersiniz, ekmeğiyle oynanan insanlarsınız, haksızlığa mağruz bırakılanlarsınız,mağdur olan insanlarsınız, demokrasi mağdurusunuz, onur mağdurusunuz, şeref mağdurusunuz, inanç mağdurusunuz.                Sizlere baktığım zaman ben bunları görüyorum.Türkiye'nin onurlu tarihini görüyorum,şerefli tarihini görüyorum.Türkiye'nin özünü görüyorum.Türkiye'nin onurlu geçmişini görüyorum.                                                                                                                                 Sizler 1 Mart'ta iş başındakiler 65.000 yabancı askeri getirip Türkiye'nin en hassas coğrafyasına yerleştirmeye kalktığı zaman,Türkiye'yi bir kardeş kavgasına sürükleyebilecek olan yanlışlıkları yapmaya başladığı zaman "olmaz öyle şey" diyen, buna karşı çıkan, Türkiye'yi terör bataklığına sürüklenmekten alıkoyan insanlarsınız,onlar sizsiniz sizsiniz. Her biriniz o gün parlamentodaydınız, her gün o kalkan ellerin içinde siz de vardınız. Sizler sadece Türkiye'nin onurlu geçmişi değil,sizler Türkiye'nin aydınlık geleceğisiniz,aydınlık geleceğisiniz.Türkiye'nin yarınısınız,Türkiye'nin gelecekteki aydınlık günlerinin sahibi ve gerçekleştiricisi insanlarsınız.                                                                                                                                 
Ben böyle görüyorum sizi. Öylemisiniz?                                                                                                                                 Öyle misiniz?                                                                                                                                Ben sizin öyle olduğunuzu düşünüyorum!”
Deniz BAYKAL


4 Aralık 2017 Pazartesi

BERABER DÖKÜLÜYORLAR BU YOLLARDA

Hani AKP’lilerin mitinglerde filan Erdoğan’ın koro şefliğinde söyledikleri “Beraber yürüdük biz bu yollarda/Beraber ıslandık yağan yağmurda/Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda/Bana her şey seni hatırlatıyor” diye devam eden hüzünlü bir şarkıları vardı.

Şimdi AKP ve Erdoğan bu kez yürüdükleri o yolda hep beraber parça/parça dökülerek bitiş çizgisine doğru ilerliyor.

Bu gün gelinen noktada AKP ve Erdoğan beraber yola çıktığı beraber yürüdüğü desteğini aldığı çok önemli desteklerden yoksun yapayalnız hale geldi.

1-AKP’nin kuruluşu sırasında dört isim öne çıkmıştı. R.Tayip Erdoğan, Bülent Arınç, Abdullah Gül ve Abdullatif Şener. Bu yoldaki dökülme esnasında bu gün dört isim dökülmüş geriye yapa yalnız bir adam Erdoğan kaldı.
Beraber döküldük bu yollarda diyenler arasında o kadar, o kadar AKP’li var ki hangisini yazalım. Biz İ.Melih Gökçek, Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu, Nevzat Yalçıntaş, Sadullah Ergin, Kadir Topbaş, Cemil Çicek, Hüseyin Çelik diye yazalım uzun zincire siz aklınıza geleni ekleyin bunlar bu yolda döküle/döküle hep beraber bitiyorlar.

2- AKP iktidarının uzunca bir döneminde demokrasi ve özgürlük açılımları yaptığını sanarak yanında yer alan Avrupa Birliğinin bu gün bırakın AKP/Erdoğan iktidarının yanında durmayı bu ikili yapının adını duymak istemediği açıkça ortada. Keza Daha başbakanlık koltuğuna oturmamasına rağmen ABD’de beyaz sarayda ağırlanıp desteklenen Erdoğan’a ABD’nin aynı sempati duymadığı çok bilinen bir gerçek. AKP/Erdoğan İktidarı bu gün uluslararası destekten tamamen yoksun hale geldi

3-AKP/Erdoğan iktidarına yine özgürlük demokrasi adına destek veren Eski solcu, liberal bir çok yazar düşünür yine beraber yürünen bu yolda dökülerek Erdoğan’ı yalnızlığa itti. AKP/Erdoğan iktidarının parlatılması cilalanması adına çok rol oynayan örneğin,Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Ahmet Altan Mehmet Altan gibi yazarlar daha düne kadar övgüyle göklere çıkardıkları AKP/Erdoğan iktidarını destekleyerek ne büyük yanılgıya düştüklerini bu gün anlatma derdindeler.

4-AKP/Erdoğan İktidara geldiğinde henüz devlet ihalelerinden ihya edilen müteahhit’lerin oluşturduğu bir havuzla ele geçirilen bir medyadan yoksundu. Cumhuriyeti ve Laikliği yıkma adına Fetullah Gülen cemaatinin yazılı ve görsel medyası ile o medyada görevli onca yazar cizerin desteğine sahipken bu gün o cemaatin desteğinden yoksun olarak AKP/Erdoğan tek başına kala kaldı.

Sonuç olarak.Bu gün geriye dönüp bakıldığında AKP’yi kuran kurucular yok kuruluştan itibaren partinin diğer kurmayları yok.AKP/Erdoğan’a uluslar arası destek veren AB yok ABD yok.AKP/Erdoğan’a kuruluştan itibaren sol liberal destek veren yazar düşünür yok. AKP’yi AKP yapan Erdoğan’ı Erdoğan yapan Fetullah cemaatinin medya yazar çizer desteği yok.

O destek bitmiş bu destek tükenmiş o kurucular gitmiş şu desteği sağlayan yazar çizer gitmişse acaba AKP/Erdoğan bu şartlar altında 2019 yada daha öncesi bir seçimde ne derece varlık gösterebilir doğrusu ben çok kuşkuluyum.

Beraber yürünen bunca dökülmeden sonra “Beraber yürüdük biz bu yollarda” diye söyledikleri şarkının sözlerini “beraber döküldük biz bu yollarda” diye değiştirmeleri çok yakındır.   

  

24 Kasım 2017 Cuma

FETHİ YAŞAR ANKARA BÜYÜK ŞEHİR'E ADAY OLACAK MI?

Partiler 2019 yerel seçimlerine hazırlıklarına bu kez erken başlayacağa benziyor.

CHP’de öyle 2019 yerel seçimlerine hazırlık çerçevesinde 22 Kasım’da Ankara Bilkent otelde CHP’li belediye başkanlarını toplayan genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu partinin hedeflerini ortaya koyarak 2019 seçimleri için de önemli mesajlar verdi. “2019’da, sadece 6 büyükşehir değil, İstanbul’u, Ankara’yı, Bursa’yı, Balıkesir’i, Antalya’yı, Mersin’i, Adana’yı alacağız. Bu belediyeleri alacağız” dedi.


 2019 seçimlerinin önemine değinen Kılıçdaroğlu, “2019 seçimlerinde başarılı olmak zorundayız. Bunun için, sadece başkanlığını yaptığınız, il, ilçe ve büyükşehirlerde değil, CHP’nin elinde olmayan il, ilçe ve büyükşehir belediyelerini almak için çalışacağız” diyerek başarılı ilçe belediye başkanlarına büyük şehirleri alma hedefini bir anlamda verdi.
Bu konuşmanın yapıldığı salonda Kemal beyle birlikte ön sırada oturan iki belediye başkanı vardı.Biri Ankara Yenimahalle belediye başkanı Fethi Yaşar diğeri Antalya Konyaaltı belediye Muhittin Böçek. 

Antalya büyük şehir belediye başkanlığını yeniden almak isteyen CHP Konyaaltının Uncalı mahallesinde doğan büyüyen iş kuran Konyaaltının başarılı belediye başkanı Mühittin Böçek’i Antalya belediye başkanlığına aday yapacaktır.

Muhittin Böçek 1999 yılından beri dört dönem Konyaaltı belediye başkanlığı yapan ve seçimlerde % 60 oranında oy alan çok değerli başarılı bir belediye başkanı Antalya’yı yeniden CHP’ye kazandıracak doğru bir isim.


Hedeflerden birisi  iktidara giden yoldaki ana kapılardan biri CHP’nin kazanmak için her bedele razı olduğu Ankara büyük şehir belediye başkanlığı.

Ankara’ya başarısı kabul görmüş girdiği seçimleri açık ara kazanmış dört siyasi eğilimden oy alabilecek konuşma kabiliyeti olan Ankara’lının tamamının tanıdığı birinin CHP’den aday yapılması Ankara büyük şehir belediye başkanlığı kapılarını ardına kadar CHP’ye açacaktır.

Ben 22 Kasım’da Bilkent otelde gerçekleşen CHP’li belediye başkanları toplantısındaki resme baktığımda Ankara için Fethi Yaşar’ı Antalya için Muhittin Böçek'i gördüm. 

Peki Fethi Yaşar Ankara büyük şehir belediye başkan adaylığı için ne diyor.  
Bunu kendisine sordum.
-Ankara büyük şehre aday olacakmısınız bu yönde halkta bir beklenti var ne diyorsunuz dedim.
Yaşar Ben Yenimahalle’ye iki dönemdir hizmet ediyorum.Yenimahalle için projelerim vardı bir çoğunu gerçekleştirdim.Bundan dolayı mutluyum.Bu yapılanların halkta karşılığı var.Siyaseti salonlarda yapmıyorum.Hizmeti sunduğum Yenimahalle’lilerin yaşadığı yerlere giderek yapıyorum.Sabahın yedisinde toptancı halde,sokakta,sanayide,esnafın arasında devam edip cenazesinde düğününde nikahında bulunuyorum.Belediye başkanlığı çok yorucu bir iş yoruluyorum.Yenimahalle’de ikinci dönemi tamamladığımda partim üçüncü dönem için partinin adayı sensin aday sen olacaksın derse Yenimahalle’de hizmetin ve 2.500 çocuğumuzun işlerinde güven içerisinde çalışmaya devam etmesi için verilen görevi kabul ederim.                    Ben şimdiye kadar hiç bir yere aday olmadım.Partim görev verdi ben yerine getirdim.”
 

diyerek devam eden Fethi Yaşar “Ankara büyük şehir belediye başkanlığına aday olmam söz konusu değil partim mutlaka doğru bir aday belirler” dedi.Fakat siyasette 24 saat çok uzun süre derler.Kim bilir Ankara derelerinden ne sular akar dere yatağını bulur.Son saate kadar siyaset kapısından nereye kimin ne zaman gireceği belli olmaz.
CHP Genel başkanı Kılıçdaroğlu’nun “Ankara’yı seninle alırız,adayımız sen olacaksın” diyeceği Fethi Yaşar’ın parti terbiyesi almış biri olarak bu görevden kaçabileceğini hiç sanmıyorum.

Ankara Büyük şehir belediye başkanlığı alınmalıdır.Yerel seçimlerin ardından gelecek genel seçimleri almak isteyen CHP için olmazsa olmazdır.

Otuz bin nüfuslu köy irisi bir kasaba belediye başkanı 2009 yerel seçimlerinde MHP’nin Ankara belediye başkanı adayı Mansur Yavaş’ta ısrar yerine Fethi Yaşar’da karar kılmak CHP için en doğru tercih olacaktır.










14 Kasım 2017 Salı

İYİ PARTİ VE LİDERLERİ


Siyasi oluşumları yakından takip eden biri olarak 25 Ekim’de İyi Parti’nin kuruluşunun açıklandığı Nazım Hikmet Kongre Merkezinde bende vardım.
O salonda defalarca siyasi parti toplantılarını izledim,bir çoğu da parti genel başkanlarının katılımı ile gerçekleşenlerdi.
Kimi toplantıların salonu dahi doldurmaktan uzak kaldığını biliyorum.Meral Akşener liderliğinde kuruluşu açıklanacak olan parti için Nazım Hikmet Kongre Merkezi bu kez çok farklıydı.Üst alt salonlar ve dışarısı kelimenin tam manası ile tıka basa doluydu.En kötü varsayımla on beş bin civarında insanın orada olduğu kongre merkezinin işletmecisi olan arkadaşım tarafından ifade edildi.
Salon içinde ve dışında yer alan bir çok insanla sohbet ettim.Nereden geldiklerini daha önce hangi siyasi partiye mensup olduklarını ve bölgelerinde İyi Parti hakkında ne düşündüklerini sordum.
Ülkenin her il her ilçesinden kesinlikle katılım vardı.Katılımcıların ekseriyeti MHP içinde siyaset yapan “ biz bu davanın çok tozunu yuttuk” diyen ülkücülerdi.Partilerinin AKP yanaşmaşı olmasına içerliyorlardı.
Yani İyi Parti bir tabana oturacaksa bu taban kendini milliyetçi ülkücü eh birazda cumhuriyet değerlerine bağlı tarihsel sağ mirasa sahip çıkan kesimdir.
Zaten partinin kurucu lider kadrosuna baktığımız zamanda bunu görmemek mümkün değil.Sosyal demokrat,liberal kimlikte toplumun yakından tanıdığı kimsenin İyi Parti’nin kurucuları ve yönetim organları içinde olmadığı ortadadır.
İyi Parti siyasetin sağında yer almak için kurulmuş bir partidir.Bu hangi sağ olacaktır elbette ki içinde siyaset yapma olanakları kalmayan MHP çizgisinde belki/belki biraz ılımlısı olan bir milliyetçi sağ olacaktır.

İyi Parti Genel başkanı Meral Akşener kimdir.

61 Yaşındaki Akşener hep sağ partiler içinde siyaset yaptı.Aktif siyasete 1990’da başladı 1994 seçimlerinde de memleketi olan Kocaeli’de DYP’nin büyük şehir belediye başkanı oldu kazanamadı.                                                                            DYP Kadın kolları başkanlığını yaptığı 1995 yılında Millet vekili olarak meclise girdi.DYP-RP koalisyonu sırasında Susurluk kazası sonrası istifa eden Mehmet Ağar’ın yerine İç İşleri bakanı oldu.1999 seçimlerinde ikinci kez seçilen Akşener 2001 yılında DYP’den istifa ederek Fazilet Partisi’nden ayrılarak AKP’yi kuracak olan “yenilikçi” diye tanımlanan Abdullah Gül ve Recep Tayip Erdoğan guruba katıldı.Dört ay sonra bu gurubun “Milli görüş çizgisini sürdürdüğünü ve hayal kırıklığına uğradığını” belirterek MHP’ye geçti.2004 seçimlerinde MHP’den İstanbul belediye başkanı adayı oldu ve kaybetti.2007-2011 seçimlerinde MHP’den milletvekili seçilerek iki dönem meclis başkan vekilliği görevini sürdürdü.7 Haziran 2015 seçimlerinde MHP’den aday gösterilmesine rağmen seçilemeyen Akşener 1 Kasım seçimlerinde ise listeye alınmadı.
Yapılan son seçimlerde MHP’nin oy oranının düştüğünü söyleyerek olağan üstü kongre isteyen Akşener MHP yönetimi tarafından Eylül 2016 da partiden ihraç edildi.MHP’nin aksine 16 Nisan referandumunda arkadaşlarıyla Hayır kampanyası yürüttü ve hepimizin bildiği gibi İyi Parti’yi kurdu.

Meral Akşener’i tanıdık.Ya partinin ikinci adamı örgütlenmenin teslim edildiği Koray Aydın kimdir.                                                                                                                    Koray Aydın 1955 Trabzon doğumludur.Üç dönem Trabzon bir dönem Ankara milletvekili oldu. 2015 seçimlerinde aday olmasına rağmen seçilemedi. 2012 Kasımında yapılan MHP kurultayında Bahçeliye karşı aday oldu.                           Akşenir’in aksine katıksız bir ülkücüdür.Tüm siyasi yaşamı MHP ve Ülkücüler içinde geçmiştir.
Koray Aydın adı yüce divanda yargılanması hatırlanır.1999 depremi sırasında Bayındırlık bakanı olan Koray Aydın  24 Şubat 2005’de yüce divanda yargılanmaya başlandı.
Yüce divan savcısı Aydın için 10 ihaleye ayrı ayrı 19 ihaleye de zincirleme olarak fesat karıştırmak ve haksız mal edinme suçlarından 216 yıl 6 ay hapsini ve haksız edinilen o zamanın parası ile 1tirilyon 961 milyar liranın zorla alınmasını istedi.2007 de sona eren yargılama sonunda tüm suçlamalar yersiz kabul edilerek kendisi eşi çocuklarının mal varlıkları üzerine konulan ihtiyati tedbir kararı kaldırılarak Koray Aydın hakkında berarat kararı verildi.
Koray Aydın 1999 depremi sonrası yapılan yardımların dağıtımı konutların yeniden inşası gibi konularda yolsuzluk yapmıştır ihaleye fesat karıştırmıştır bu işlerden tamı tamına 1 trilyon 961 milyar kazanmıştır bu para alınmalı kendisine de 216 yıl hapis yatmalı diyen savcı Türkiye’nin hukuk fakültelerinde okumuştu, Orta da böyle bir şey yok diyerek beraat kararı veren yüce divan hakimleri de Türkiye’nin Hukuk fakültelerinde okumuşlardı.
Halk bu duruma şaştı.Yüce divanda beraat eden Koray Aydın halkın vicdanında belkide çoktan mahkum oldu.
İyi Parti’nin yumuşak karnı Koray Aydın’dır.Akşener örgüt yapılanmasını Aydın’a teslim ederek en büyük hatasını yaptı.Bu hata,İyi Parti’ye yönelebilecek sosyal demokrat,liberal masum saf seçmen kitlesini İyi Parti’den uzaklaştıracaktır.               
İyi Parti oy oranı konusuna gelince muhtemelen çöken MHP’nin şimdikilerdeki oy oranına oturmak olacaktır. Efendim İyi Parti merkez sağ seçmeni çeker merkeze oturur.Şunu bilelim merkez sağ denilen bir seçmen kitlesi kalmadı.Gecekonduya imar geldi yerine yeni binalar yapıldı misali AKP seçmen yapısını ve tercihini kabul etsek de etmesek de değiştirdi.
     

7 Eylül 2017 Perşembe

TÜRKİYE’DEKİ TARİKATLAR CEMAATLER SAYILARI VE İSİMLERİ



Kapalı bir ilişki ağı içinde yaşayan tarikatlar ve bunlardan doğun çoğalan cemaatler kurdukları vakıflar ve holdingler ağıyla büyük kentler başta olmak üzere tüm Türkiye’de faaliyetteler.
Dört ana tarikattan çoğalan kalbur üstü cemaatlerin sayısı bilindiği kadarıyla 38’dir.Post çoğunlukla babadan oğula,kardeşe bazen damatlara da geçiyor.
Cemaatlerin geneli siyasetle içli dışlıdır.Sürekli olarak iktidarda kim varsa onu desteklerler.Durakta beklemeyi pek sevmezler.
Cemaatin müridine göre şeyh Allah’ın ya da Hz.Muhammed’in  yeryüzündeki vekili olarak görülür ve ona o manada itaat eder bağlılık gösterir.Cemaatte bireyin iradesi yoktur.Şeyhin sözü Allah’ın kelamı hükmünde kabul edilir.Cemaat ve tarikatlar bir birlerini sevmezler bir cemaat diğer cemaati sapkınlıkla suçlar.
Cemaatin müritleri bir birlerinden kız alıp verirler,arkadaşlıkları beraberdir. Böylece bağları daha da kuvvetlenir.Alış verişi yine kendi aralarında yaparlar.
Cemaatlerin geliri eğitim faaliyetleri ve ticari tüm faaliyetlerden elde edilen gelirler ile müritlerin katkısı zekatlar vs’dir.Cemaatler mali trafiği vakıflar ve holdingler aracılığı ile sürdürürler.Paranın kontrolü tamamen cemaat önderi şeyhtedir.Çünkü şeyh bilir ki para kimde ise güç ondadır. 
Yurtlar okullar dershaneler bekar evleri kullanılarak hedef kitle olarak belirlenen 15-30 yaş arasındakilerle arkadaşlık kurulur dini hassasiyetler temelinde kişilik verilerek cemaatin hedefleri doğrultusunda kullanıma hazır hale getirilir.
Cemaat önderinin olmadık kerametlerini olmuş gibi bir birlerine anlatarak şeyhi olağanüstü bir güç sahibi gösterirler görürler.Cemaatler girilmesi kolay çıkılması çok zor olan yapılardır.Şeyhin bir istediğini yerine getirmek Uhud şavaşında peygamberin yanında cenk etmek gibi bir olayken,Cemaatten ayrılmak isteyenlere “yer yüzündeki bütün kötülüklerle baş başa kalacaksın” denilerek korku salınıp engellenmek istenir.
Her cemaatin İslam anlayışı farklıdır.Cemaat önderleri kendi çıkar anlayışına uygun olarak İslam’ı farklı şekilde yorumlarlar.
Türkiye’nin en güçlü tarikatı Nakşibendi’lerdir.
Nakşiler:İskender paşa cemaati,Erenköy cemaati,İsmail ağa cemaati,Tufancılar,Süleymancılar Hazneviler,Reyhani tekkesi,Zilan cemaati ve En büyük ana kol Nurcular olmak üzere on cemaate ayrılır.
Nurcular yine kendi arasında Yeni Asyacılar,Yeni nesilciler,Kırkıncı hocacılar,Fetullahcılar, Işıkcılar,Azmendiler,MedZehra,Zehra Vakfı,M.Sungur ağbi.M.Kurtoğlu ağbeyciler,Melamiler ve Yahyalı cemaati olarak on iki guruba ayrılırlar.
HALVETİYE Tarikatı ise kendi içinde Şabaniye,Cerrahiler,Ticaniler,İpek Yolu ve Uşşaki cemaatleri olmak üzere beş guruba ayrılır.
RUFAİ Tarikatı ise yine kendi içinde Çorum dergahı,Mehmet efendi dergahı,Maarifiler,Antakiler dört kola ayrılırlar.
KADİRİLER Tarikatı ise Muhammediye,Galibiyeler,İcmalciler,Tillocular olmak üzere kendi içlerinde dörde ayrılır.
Tüm bu Cemaatler içinde ekonomik ve siyasi gücü elinde bulunduran en büyük cematlerse.
1-Fetullah Gülenciler.Türkiye’nin tarikat ve cemaat yaşamında Nurcular ağırlıklı yer işgal ediyor.Tarikatın en etkili ismi Fetullah Gülen.Etkinlik alanı tüm Türkiye.Faaliyet alanını tarikat okulları aracılığı ile Afrika’dan Asya’ya kadar uzattı.Akyazılılar ve Türkiye Öğretmen vakfı gibi kuruluşlarla başlayan örgütlenmesi pek çok değişik alanda yatırıma dönüştürerek dev bir ekonomik güce ulaştı.Bilhassa AKP iktidarı döneminde TSK,emniyer Yargı başta olmak üzere devletin tüm bürokratik mekanizmalarını ele geçirerek paralel devlet yönetimi kuracak duruma gelmişken iktidar ortağı durumundaki AKP’nin iktidar gücünü kullanması sonucu 2013 ve 15 Temmuz sonrası yapılan operasyonlarla büyük darbe yiyerek yer altına çekildi. 
2-Menzilciler:Nakşibendi tarikatının Menzil kolu adını Adıyaman’ın menzil köyünden alıyor.Cemaatin en ünlü ismi uğradığı zehirli iğne saldırısı sonrası ölen Raşit Erol’dur.Raşit Erol’un ölümünden sonra yerine kardeşi Aldülbaki Erol geçti.Kardeşi Fevzettin Erol ise cemaatin Ankara ve Afyon çevresi örgütlenmesini sürdürüyor.Ankara ve çevresi “Semerkant Grubu” olarak adlandırılıyor.Cemaatin bu adla yayım yapan televizyonu ve dergisi de var.Cemaate bağlı holdinglerin belediyelerden aldığı ihaleler.Sağlık bakanlığı ve emniyet teşkilatı içinde en örgütlü güç olduğu bilinen diğer bir gerçek.Allahın vekili anlamına gelen GAVS adını kullanan  menzil şeyhinin torunun taht üzerinde çektirdiği resimler son günlerde günde olmaya devam etmektedir.Cemaatin Ankara ve Menzil merkezleri uyuşturucudan ve alkol bağımlılığından kurtulmak isteyenlerin ilgi odağıdır.
İsmail ağa Cemaati:Kurucusu Ebu İshak İsmail efendi,1723’te fatihte adını taşıyan camiyi yaptırdı.Bu camide edindiği müritlerle cemaatini oluşturdu.Daha sonraları görevi İsmail ağa camii imamı Mahmut Ustaosmanoğlu devraldı.Cemaatin merkezi İstanbul Fatih’te Türkiye’nin en dikkat çeken İslami gettosunu oluşturdu.SARIK şalvar ve cübbeli giyimleri ile diğer Nakşibendi guruplarından ayrılıyorlar.
Süleymancılar: Kurucusu Süleyman Hilmi Tunahan’dır.Kurduğu Kuran kurslarında öğrencileri onun mehtiliğine iman ederek cemaatini oluşturdular.İlk olarak Ege ve Akdeniz bölgelerinde güçlenen Süleymancılar zamanla tüm yurda yayıldılar.Faaliyetlerini “Kurs ve Okul Talebelerine Yardım Dernekleri” adı altında yürüten cemaate bağlı 3000 civarında Kuran Kursu ve yüzlerce dernek vakıf şirket  vardır.
Kökü adı ne olursa olsun tüm Tarikat ve Cemaatlerin tek hedefi vardır.O hedef  Laik Türkiye Cumhuriyetinin yıkıp yerine İslami esaslara dayalı bir din devleti kurmaktır.Günümüzde bu cemaatlerin çoğalıp ekonomik ve siyasi güç elde etmesinin ana nedeni aynı hedefe yürüyen AKP’nin iktidar olmasıdır.


17 Ağustos 2017 Perşembe

ERDOĞANIN HEDEFİNDE TIPKI MENDERES GİBİ CHP’Yİ KAPATMAK VAR


Akp Erdoğan yapılanmasının gizli gündemi artık açıktır. Hedef adında Cumhuriyet olan her kurum,her yapıdır.
Cumhuriyet bayramı,Cumhuriyet gazetesi derken son hedef Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Akp Erdoğan yapılanması tarafından kapatılmak istenen son yapı CHP'dir.
Erdoğan ve diğer sağ liderlerin ilham kaynaklarından olan Demokrat Parti lideri Adnan Menderes bir demokrasi düşmanıdır.1950’li yılların sonuna doğru, iktidar sarhoşu olmuştu Menderes.
Hedefinde Milli mücadele kahramanı İsmet İnönü ve onun başında bulunduğu Cumhuriyet Halk Partisi vardı.
İnönü yurt gezilerinde hükümet tarafından yönlendirilen kalabalıkların birkaç yerde saldırısına uğradı.                                                                                                     1 Mayıs 1959 günü Uşak tren istasyonunda DP’lilerin saldırısı sonucu atılan taşla kafası yarıldı kanadı.3 gün sonra 4 Mayıs’ta İzmir’den İstanbul’a dönerken İnönü’nün arabası bir trafik polis müdürü tarafından durduruldu .Durdurulan arabaya o civarda kamyonlarda hazır tutulan DP yandaşlarının saldırısıyla aracını  parçalayıp İnönü’yü linç etmeye çalıştılar.Yine Kayseri’ye gitmek isteyen İnönü bizzat Menderes’in talimatı ile uzun süre şehre sokulmadı.DP taraftarlarınca Yeşilhisar’da treni taşlandı.
İktidar gücüyle yönlendirip kışkırtılan kalabalıklar her vesileyle CHP binalarına ve milli kahraman İsmet İnönü’ye saldırdılar.Bu saldırılarlar demokrasi düşmanı Menderes’i tatmin etmedi.CHP’yi kapatıp İnönü’nün siyasal yaşamına son vermek için harekete geçti.
Bu konuda DP meclis gurubu bir karar aldı;karar şöyledir.                                               “CHP’nin yıkıcı,gayri meşru ve kanun dışı faaliyetlerinin memleket sathında cereyan tarzı ve bunların mahiyeti ve hakikatinin nelerden ibaret olduğunu tahkik ve tespit etmek üzer,bir Meclis tahkikatı açılmasına,gurubumuz ittifakla karar vermiştir”                                                                                                      Gurup kararını iki DP milletvekili “CHP ve iktidara karşı olan basın hakkında araştırmalar,soruşturmalar yapmak üzere 15 kişilik bir “Tahkikat Meclis Komisyonu” kurulmasını önerdi.  TBMM’de DP çoğunluğu olması sebebiyle tarihe ders olacak tartışmalar eşliğinde 18 Nisan 1960’da tahkikat komisyonu kuruldu. Meclis Tahkikat Komisyonunun tamamı DP’lilerden oluştu. Komisyona çok geniş yetkiler verilirken ve hedefi CHP’yi kapatmaktı.Bu konu ile ilgili geniş bilgilere Şevket Süreyya Aydemir’in “Menderes’in Dramı” adlı kitabında bulabilirsiniz.
Fazla tarihsel olaylara gömülmeyelim. Ama bilelim ki CHP ve basın hep gericilerin dikta heveslilerinin hep hedefinde oldu bu 1950 den iktidara gelen ve 10 yıldan fazla iktidarda kalan DP içinde böyleydi,bu gün 15 yıldan beri AKP içinde böyle.
Sağ iktidarlar hep Cumhuriyeti şöyle yada böyle beğenmediler hep yerdiler karşı oldular ama bir rejim değişikliğine gitme cesaretini kendilerinde bulamadılar.
Bu kez durum farklı Erdoğan Menderes’tem çok farklı,rejim değişikliği yapmak istiyor. 
Adında Cumhuriyet olan her kuruma düşmanca tavır takınıyor Akp,Erdoğan.           Cumhuriyet bayramını yasaklanmış,adını Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetle yaşıt Cumhuriyet gazetesi kapatılmak üzere.                                                                         Bir sonra kapatılmak istenen Cumhuriyeti kuran Cumhuriyet Halk  Partisi’dir.
DP’nin 1960’ta “Meclis Tahkikat Komisyonu”nun kapatamadığı CHP’yi şimdi Akp Erdoğan yapılanması,olağanüstü hal ve (anayasa mahkemesinin ben kararlarına karışmam dediği ) KHK ile kapatmayı deneyebilir mi
Dener.
Bu gün Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir kumpas sonucu tutuklanmak istenmesi ya da en azından öyle bir hava yaratılıyor olmasının arkasından gelecek olası sonuç  CHP’yi kapatma girişimidir.



13 Ağustos 2017 Pazar

16.KURULUŞ YILINDA AKP

1970’lerde solun ülke gündeminde yer edinmeye başlaması ile birlikte bir siyasi mühendislik projesi olarak Türk İslam sentezi ortaya atıldı.
Sözüm ona, kökü dışarıda Sovyet/Rus uşaklığına hizmet eden dinsiz solculuk yerine Türk milliyetçiliğine bağlı,dindar bir toplum yaratılarak güya hepsi komünist olan, sol yok edilmek istendi.12 Eylül askeri darbesi ile bu başarıldı. Solcular,öldürüldü,sürgüne yollandı,hapsedildi ekonomik olarak nefes alamaz hale getirildi.Bu projenin beyin yıkama görevini ise Aydınlar Ocağından yetişen kadroların yer aldığı TRT yerine getirdi.
Solun boşalttığı alanları o zamanlar en örgütlü hale gelmiş olan İslamcılık cerayenıyla hareket eden dernekler ve vakıflar doldurdu.
Türk İslam sentezinin üç aktörü olan Türkçüler,İslamcılar ve Askerler arasındaki sola karşı oluşturulmuş ittifak 1980 sonrasında, PKK’nın ya karşı mücadele konusunda ayrıştı.Türkçü kanat PKK nın askeri yöntemlerle bastırılmasını savunurken,İslamcı kanat “Cumhuriyetin özelliklerinden laikliği bir kenara atalım, İslam da birleşen bir halk yaratalım.Temel proje İslam olsun” anlayışından hareket ederek Türklüğü dışladı.Asker kanadı, bu projeye hoş bakınca proje yürürlüğe kondu.
Bu projenin Kürtler arasında yankı bulmasındandır ki Güneydoğu ve Doğu Anadolu da AKP’yi temel siyasi güç haline getirdi.
Türk İslam sentezinin İslam kısmının bu işten galip ayrılması sonucu Türk sentezinin temsilcisi MHP ile AKP’yi çatışır hale geldi.Sentezin diğer temsilcisi asker ise kendi yarattığı projenin eseri olan AKP tarafından boğularak ağır darbe yedi.
Proje sonunda Muhafazakarlaşmış bir toplum yaratılmak isteniyordu onda büyük ölçüde başarılı olundu.
İslamcı söylemlerini geride bırakarak,Muhafazakar Demokrat etiketiyle,Liberal ekonomi yanlısı,küresel sermaye ile fazla bir problemi olmayan,sürekli yeni ekonomik atılımlar arayışında olan,demokrasi ve hukuk lafını ağzından düşürmeyen ama bu konuda uygulamaları çok tartışılan AKP Türkiye seçmeni karşısına çıkarıldı.
AKP Türkiye seçmenine nasıl hitap edilir, nasıl fazla oy alınırın en mükemmelini yaparak tüm genel,yerel seçimlerde ve referandumlarda  ispat ederek iktidarını sürekli hale getirdi.
Zaman/zaman merkez sağdan bahsediliyor.Şunun iyi bilinmesi lazım merkez sağ denilen sağ artık Türkiye de bir daha dirilmemek üzere ölmüştür.Şimdiki sağ kendine Muhafazakar Demokrat diyen İslamcı sağ ile Kendine Türkçü diyen Milliyetçi sağdır. Bu mücadeleden kimin galip çıkacağı ise ortaya çıktı.
Hangi nedenle nasıl olduğu hala karanlık son referandum sürecinde, Erdoğan/AKP Türkçü Milliyetçi sağın temsilcisi MHP’yi Devlet Bahçeli aracılığı ile imha ederek siyaset sahnesinden silme yolunu açmıştır
Peki bu hal ne kadar sürer dersek.Bu bir kuşak,bir nesil böyle gideceğe benziyor.
Seçmen tipi değişmiştir ülkemizde.Seçmen tipinde din,iman ve etnik kimlik esas hale gelmiştir.Bu seçmen profilinin hakimiyeti önümüzdeki seçim sonuçlarında da kendini gösterecektir.
Şimdi şu soruda önemli, “Tamam ülke insanı Muhafazakarlaştırıldı ama AKP’den daha muhafazakar başka partilerde var onlar neden oy alamıyor”
Bu sorunun yanıtını AKP’nin dizaynını yapan siyasi mühendislerin becerilerinde aramak lazım.
Siyasette insan kazanmak bir sanat.Ama esas olan kazanılan o insanı elde tutmaktır.İşte AKP bunu mükemmel yapıyor,asla kazandığını kaybetmiyor.AKP ile yolu ayrılanlar yok mu elbette var.Var ama istisnalar kaideyi bozmuyor.
Bütün mesele bu ve bu nedenle büyüyor.Bunu neyle yapıyor derseniz. İnsan ilişkileri, üretim ve tüketim ilişkilerini çok iyi kullanarak, ellerinde tuttukları genel,yerel yönetimlerin ihale ve iş imkanlarını taraftarlarına eşit bir şekilde dağıtarak yapıyor.
Tanrının bir lütfü iletişim,haberleşme,makineleşme ve sağlık gibi alanlardaki gelişmenin dünya genelinde en seviyelere gelişinin AKP iktidarına denk gelmesi AKP’nin bunu gayet güzel kullanıyor olması genel kabule giden yolları fazlası ile açtı.
AKP iktidar olurlar ama muktedir olamazlar lafını boşa çıkararak ülkenin Yargısından,ordusuna eğitiminden,yatırımına dış politikasına kadar tam manası hakim oldu.

Kısacık anlatmaya çalıştığım şartlarda doğan, Kullanılan her iki oydan birini alan ve oylarını 4.kez artırarak iktidar olan,14 Ağustos 2001 de kurulan AK Parti 16. yaşını Türkiye’nin HAKİM partisi olarak doldurdu.

10 Temmuz 2017 Pazartesi

ÖNDE YÜRÜYEN DEĞİL,ARKADAKİ KALABALIK ÇOK KORKUTUYOR


 Enis Berberoğlu’nun 25 yıl hapse mahkum edilerek tutuklanması ile 15 Haziran’da Ankara Güven parktan fitili ateşlenerek başlatılan yürüyüş, 2017 Nisan referandumu dahil, ülkede meydana gelen bir çok adaletsizliğe karsı tepki olarak büyüdü katılımı,desteği artırdı.

Ankara İstanbul arasındaki engebeli yoldaki yürüyüş zaman/zaman yağmur altında zaman/zaman aşırı sıcakta hız kesmeden azimle ama her geçen gün artan yoğun halk desteği ile sürdü.24 gün süren bu uzun yürüyüş hem ülke hem de dünya kamuoyunun gündemine oturdu.

Ankara Güven Parktan başlatılan yürüyüş Maltepe sahilinde CHP tarihinin görmediği eşsiz bir mitingle son buldu.

Yürüyüş sırasında CHP’li belediyelerinin verdiği lojistik destek müthişti.Ulaşım barınma yeme içme konaklama temizlik,yürüyüştekilere yazılı metaryallerin temini gibi bir çok görevi aksatmadan yerine getirdiler.

Bunu mitin alanında da görmek mümkündü.Ankara’nın CHP’li belediyelerinin olduğu Yenimahalle,Çankaya,İstanbul’un Kartal,Beşiktaş, Maltepe,Avcılar, İzmir’in Bayraklı,Selçuk Antalya Konya altı belediyelerinin katkıları özel tşörtler şapkalarla kendini gösteriyordu.

Bizde temin edilen otobüsle günü sabah erken saatte Ankara’dan İstanbul’a hareket ettik.On binlerce insanın mitinge katılmak için gittiği İstanbul yolunda mola yerlerinde değişik bölgelerden gelen insanlarla konuştum.

Yürüyüşü çok olumlu buluyorlardı.Yürüyüşün mitingle sonlandırmasının da çok doğru bir karar olduğunu vurguladıktan sonra; “Ahhhh ah biz 16 Nisan gecesi sokakta meydanlarda olmalıydık.İrademizi hile ile gasp eden YSK önünde olmalıydık.Biz o gece hazırdık” diye iç geçirip geç kalınmışlığı dile getiriyorlar.

Aynı sözleri Maltepe caddelerinden ara sokaklarından Mitingin yapıldığı alana akan sokakta konuştuğum miting meydanında konuştuğum,dinlenmek ve bir şeyler yemek için oturduğumuz lokantanın masasında olan herkesin genel düşüncesiydi.
Yürüyüş ve mitinge destek geç kalınmış bir direniş hareketine tam destekti.16 Nisan gecesi rejim iktidar talimatı ile YSK’nın millet iradesine müdahale ederek değiştirildiğinde kitleyi evine hapseden anlayışı bir türlü anlamıyor,çözemiyor ama yinede meydanlarda sokakta “tek adam rejimine”,”İslamcı faşist iktidara” karşı ayağa kalkışa dik duruşa destek “yetmez ama evet”ti.

15 Haziran’da başlatılıp 9 Temmuz Maltepe sahilinde “adalet” mitingiyle biten uzun yürüyüş katılımcıları iktidarı çok korkuttu. Uzun yolu yürüyen,miting alanına akan yüz binlerce beklide milyonlarca insan ucu açık karanlık “İslamcı diktatörlük” altında yaşamak istemiyor.Böylesi bir düzende yaşamamak için sokağı meydanı gerekirse yaşam alanı olarak belirlerim diyor.

Yürüyüşün en önünde yürüyen Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu güne kadar Recep Tayip Erdoğan’ın tek adam olma yolunda ilerleyişine pek çok desteği oldu.Bu uzun yürüyüş ve dik duruş onun için bir özeleştiri ise elbette bizlerde onun yanında bir mızrak gibi dim/dik dururuz.           
                                                                                                                                    Tabii ki“adalet” temalı tek adam rejiminin pervasızlıklarına hak hukuk tamınamazlığığına karşı uzun bir yürüyüş başlatıp onu başarıyla tamamlayan Kemal Kılıçdaroğlu’nu amasız fakatsız kutluyorum.

İşte bu noktada AKP ve Erdoğan’ı korkutan en önde yürüyen Kemal Kılıçdaroğlu değil arkada yürüyen kalabalıklardır.   

Bir çağrı ile 24 gün dağ bayır yürüyen,bir çağrı ile ülkenin her yanından şafak vakti yollara dökülüp akın/akın İstanbul Maltepe’ye “hak hukuk adalet” diye gelenlerdir.  
Eğer doğru siyaset doğru yol haritası halkı içine alarak uygulanmaya devam ederse Türkiye siyasetinde “ 15 Haziran uzun yürüyüş ,9 Temmuz Maltepe mitingi”öncesi ve sonrası diye anılacaktır.