28 Aralık 2017 Perşembe

OHAL DERHAL KALDIRILMALI

Hukuk sustu/Vicdan sustu/İnsanlık sustu/Göz göre göre vurulduk/Ey halkım unutma bizi diyordu Uğur Mumcu.12 Mart faşizminin demokrasiyi özgürlükleri yok edip bir avuç yurtsever aydın demokrat devrimci gencin üzerinden silindir gibi geçtiği günlerde.

Tıpkı onun sözlerindeki gibi Türkiye’de demokrasi yerle yeksan edilip,özgürlükler birer birer birer budanırken parlamenter sistemin kapısına kilit vurulup İslamcı faşist dikta kurulurken hukuk susuyor vicdanlar susuyor insanlık susuyor üniversiteler susuyor barolar susuyor.

15 Temmuz çakma darbesi bahane edilerek ilan edilen olağan üstü hal ve kararnameleri güya Fetullah cemaati ile mücadelede hızlı ve gerekli kararları alacaktı. Ama uygulamada alınan kararların Cumhuriyet rejimi ve bu rejimin mihenk taşları olduğu açıklanan her OHAL kararnamesi ile kendini gösterdi.

Askeri okulların,askeri hastanelerin isim değişikliği ile kapatılması, AKP/Erdoğan  karşıtı ne kadar sol  televizyon radyo gazete dergi dernek vakıf varsa kapatılması esas niyetin OHAL yoluyla demokrasiyi yok etmek özgürlükleri kısıtlamak, parlamentoyu devre dışı bırakmak olduğu çok geçmeden anlaşıldı.

OHAL kararnamelerinin OHAL’in ilanı nedeniyle sınırlı kalması gerekirken arabaların kış lastiğinden tutun danıştay üyelerinin sağlık harcamasına,ilçelerin taşınmasından kamuda taşerona kadar OHAL’le ilgisi olmayan kararnameler yayımlanır oldu.

Kararnamelerin ortak özelliği muhalefeti,demokratik kanalları tek tek yok ederken tek adamlığa giden yolu, her kararname ile biraz daha açması oldu.

KHK’ler OHAL’in gerekli kıldığı konularda çıkartılmalıdır.Yani OHAL ilan edilmesine neden olan konular dışındaki KHK’ler, OHAL KHK’si sayılamayacağı için AYM iptal edebilecekken tamamen talimatla çalışan bir kuruma dönüşen ana yasa mahkemesi OHAL KHK’leri benim yetki alanıma girmez diyerek kenara çekiliyor.
Yarın bir gün bir kararname ile anayasa mahkemesinin kapatılıp yargıçlarının asliye hukuk hakimi yapılmayacağının garantisi nedir.

Yani kısaca eğer OHAL’in amacı Fetullahçı çeteye karşı mücadele etmekse bu mücadele ile ilgisi asla olmayan,TBMM’yi devre dışı bırakan onca kanun hükmünde kararname içinde terörle terörizmle alakası olmayan hükümlerin ne işi var.
Burada niyet edilen amaç gerçekleşmiş..Önce kontrollü çakma bir darbe tezgahlanmış ona bağlı olarak OHAL ilan edilmiş yayımlanan kararnameler ile İslamcı faşizme adım adım ilerleyen tek adan diktasının taşları döşenmiş döşenmeye de devam edilmektedir.
OHAL Türkiye halkına giydirilmeye çalışılan İslamcı faşist dikta rejim gömleğinin dikildiği terzihanenin adıdır. OHAL kararnemeleri ile demokrasi temelli yok edilmeden elde kalan birkaç demokratik mevzi ile bu gidişe dur denmenin son evresindeyiz.2018 Temmuz 15'şin de yada 2019 yapılacağı söylenen seçim falan hepsi hikayedir.

TBMM dışında meşru demokratik anayasal hakları  kullanarak demokratik parlamenter sistemi savunmak, Cumhuriyetin kurulumundan bu güne kadar elde edilen mevzileri korumak elde kalan en günlü siyasal örgüt olan  CHP’nin ana görevi haline geldi.

Bu görevi sadece meclis çatısı altında var saymak artık pek bir işlevi kalmayan TBMM çatısı altında sürdürmeye ısrar etmek demokrasi güçlerini kandırmak oyalamaktan başka bir şey değildir.

Yapılması gereken birinci iş ulusal ve uluslararası yoğun bir kampanya ile tamamen ilan nedeninden uzaklaşmış olan Türkiye’ye ağır gelen artık yönünü rejim değişikliğine çevirmiş olan OHAL’in kaldırılmasıdır.



26 Aralık 2017 Salı

HANGİ KATLİAM TİMİ NE ZAMAN KAPIMIZI ÇALACAK

İşinde gücünde bir yurdum insanının büyük tedirginlik duyarak katliam endişesi ile yazı yazması ülkenin getirildiği durumun ap/açık resmi değilse nedir.

15 Temmuz bahane edilerek ilan edilen OHAL sonrası arkası gelmeyen uzatmalar ve KHK’lerin en vahimi geçen gün yayımlandı.
696 sayılı Kanun hükmünde kararnamenin 121.maddesi aynen şöyle:         "Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler hakkında da birinci fıkra hükümleri uygulanır."


Bu kanunu kendine koruyucu kalkan gören,Kurdun dişine kan değdi diyen,Esadullah timlerinin,    
                                                                                                                                    Sadat yetiştirmesi şeriat özlemcilerinin,Afyon çekmiş gözleri ile oluk/oluk kan akıtacağız diyen Sedat Peker gibi devlet destekli mafyanın, 

Erdoğan için silahlanın diyen Osmanlı Ocakları’nın,Halk Özel Harekat’çılarının,oluşturacağı milisler AKP/Erdoğan muhaliflerine saldırıp kan döküp katliam yapıp muhalefeti sindirme yoluna gideceklerdir.


Hukuki dille tanımı yazılan yukarıdaki maddenin açılım şu. İktidar kendine dönük en masum eylemi dahi terör eylemi,eyleme katılan her ferdi de terörist ilan edecek iktidar yanlısı silahlı milisler ise bu eylemlere katılanları öldürecek yaralayacak yetmeyecek evini işyerini basıp yakıp yıkıp içindekileri katledecek fakat hiç bir cezai takibe tutulmayacak. 

23 Aralıkta yapılan Şırnak il kongresinde partililerine seslenen AKP genel başkanı Erdoğan CHP ve HDP'yi kastederek "Ülkemizin başına karabasan gibi çöken bu iki faşist partiyi de layık oldukları yere, tarihin çöplüğüne yollamanızı bekliyorum” dedi.
Faşist partiler bir anlamda terörist partilerdir. Kitleleri terör yöntemiyle sindirip kendi propagandalarına alan yaratır.Faşist söyleminin arkasından gelecek olan söylem terörist partilerdir olacak,hedef gösterilecek parti CHP ve HDP mensuplarıdır.Kurdun dişine kan değdi diyen katliam milisleri “ülkeyi teröristlerden temizliyoruz” diyerek sokakta meydanda işte evde demokrat aydın avına çıkacaklardır.
CHP ve HDP milletvekilleri Facebook,Twitter fenomeni değildir! "Şu önergemiz AKP tarafından reddedildi" "Bu KHK kabul edilemez" Twitlerini atma dışında ülkeyi uçuruma götüren Kanunlar ve KHK’lar ile ilgili bambaşka bir muhalefet yöntemi bulmalı.
“Efendim genel seçimler yapılacaktır. Biz sandıkta Erdoğan liderliğindeki AKP’yi sandığa gömer bu gidişe dur” deriz mantığı terk edilmeli.
Artık bu ülkede hiçbir seçim normal seçim olmayacak Erdoğan istediği sonucun çıkmadığı hiç bir seçimi 7 Haziran 2015 seçimlerinden daha da farklı olarak geçersiz sayacak. Kendi hakimiyetini pekiştiren seçim sonucunu her ne yolla olursa olsun almaya çalışacaktır.                                                                                                  Sadece TBMM’de yapılan ve artık hiç bir anlam ifade etmeyen siyaset tarzı dışında yeni yol ve yöntemlerle İslamcı faşizmin önü kesilebilir.




18 Aralık 2017 Pazartesi

CHP AĞIR TEHDİT ALTINDA

                                     
Gün geçmiyor ki İslamcı faşizmin tüm genetik özelliklerini taşıyan AKP iktidarı ve onun reisinden en alt elamanına kadar her bir ferdi CHP genel başkanı ve onun şahsında CHP’ye CHP’lilere en ağır dille hakaret etmesinler en ağır tehditleri savurmasınlar.
Elde ettikleri devlet gücünü ki o güç,silahlı polis,asker en önemlisi yargıdır.Talimatla görevlendirilen polis ve yargı eliyle CHP sindirilmeye korkutulup susturulmaya çalışılıyor.
CHP’ye karşı en saldırgan dili elbette AKP genel başkanı kullanıyor.Bu dili kullanırken sırtında AKP elbisesi önünde Cumhurbaşkanlığı forsu var.
Çok gerilere gitmeden son günlerdeki CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na ve onun şahsında tüm CHP’ye yapılan tehditlere hakaretlere bakmak yeter.
16.Aralıkta AKP Yalova il kongresinde Konuşan AKP Cumhurbaşkanı CHP’ye “ Öyle bir ana muhalefetimiz var ki yeni adıyla ana ihanet partisi” dedi.
Türkiye Cumhuriyetinin kurucu partisi CHP’ye “ANA İHANET PARTİSİ” demek.Nasıl bir ruh halinin hangi niyetin sözüdür.Bu söz söylenebilecek bir sözmüdür ? Bu sözleri söyleyenlerin 17 yıllık icraatları süresince Fetullah başta olmak üzere cemaatlerle,PKK ile ilişkilerine bakmak yeterli.
CHP ihanet ediyor öylemi.Yani vatana millete ihanet ediyor öylemi.O zaman bundan sonraki söz,CHP yöneticilerini hainlikle suçlamak,vatana ihanetten davalar açmak,hazırlanan 200.000 kişilik cezaevlerine CHP’lileri doldurmak mı olacak.
Bir ada devleti olan MAN’da 5 TL sermaye ile kurulan bir şirketten eski para ile 60-70 Trilyonun neden,ne karşılığında geldiğinin izahını yapamamanın acizliği içerisindedir Erdoğan.                                                                                                                         EN İYİ SAVUNMA SALDIRIDIR anlayışı ile CHP’yi ve genel başkanını yine aynı kongrede saldırıp tehdit eden AKP Cumhurbaşkanı.
 “Bu şekilde avuç dolusu sahte evraklar sallamakla sen kalkıp da Tayyip Erdoğan’a, ailesine leke süremezsin. Yargıda hesabını vereceksin. Gün yaklaşıyor…İnşallah yargıda o hesabı vereceği gibi, bundan sonra atacağı iftiraların da onun boynuna nasıl dolanacağını görecek.” sözlerinin yanında “Man kafa” tabirini kullanarak hakaret dilini kullanmaya devam etti.

Menzil cemaatinin AKP hükümetlerindeki temsilci bakanı olarak bilinen sağlık bakanlığı kadrolarını menzil cemaatine teslim eden Recep Akdağ katıldığı yandaş A Haber TV’de açıkça tehdit ederek Muhalefetin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ninki gibi olması gerektiğini savundu ve CHP'nin bunu örnek almasını istedi. Akdağ, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik olarak "Böyle ana muhalefet anlayışı gerçekten olmaz. Sayın Kılıçdaroğlu'nun bu tavrı aslında son derece pespaye bir tavır, kötü bir tavır. Bundan vazgeçmezse kendisi zarar görecek"

Her AKP yetkilisi yönetim gücünü elinde tutan her AKP bakanı ayrı/ayrı CHP’yi CHP genel başkanını  etmeye devam ediyorlar.Bunların içerisinde en tehlikelisi var ki ülkenin silahlı polis gücünü emri altında bulunduran biri Süleyman Soylu.

Ki o polis gücünün bu ülkede çok karanlık işlere karıştığını bilmeyen yoktur.O karanlık işlerin binde biri SUSURLUK KAZASIYLA açığa çıkmıştı.Biz zamanın özel harekat polislerinin hangi içişleri bakanlarının talimatı ile hangi cinayetleri işlediklerini iyi biliyoruz.

Bir çete lideri edası ile konuşan silahlı polis gücünü elinde bulunduran İç işleri bakanı unvanlı Süleyman soylu Trabzon’un Ortahisar ilçesindeki AKP kongresinde konuştu. Burada açık ve aleni bir şekilde CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu’nu tehdit ederek dedi ki "Kılıçdaroğlu, sana açık açık söylüyorum, sen bittin. Gözlerinden öpüyorum Kılıçdaroğlu. 'Gözlerinden öperim' demekle bırakmıyorum, daha yeni başladık yanına bir doktor al Kılıçdaroğlu. Sen daha kimi tehdit ettiğinin farkında bile değilsin.”Bu tehtidi yapan İç işleri bakanı acaba özel harekat polislerinin kimi İç işleri bakanlarından aldıkları talimatla cinayet işlemelerine mi atıfta bulunmak istiyor.

Bu polis yargı tehditleri sadece genel başkana mı elbette hayır.Tüm CHP milletvekilleri belediye başkanları talimatlı polis ve yargı tehdidi altında her gün bir soruşturma bir dava ile baş başa kalıyorlar.Meclise gelen son 121 fezlekenin 75 tanesi CHP’li 46 tanesi HDP’li milletvekillerinindir.


CHP İslamcı faşizmin artık alenileşen ağır saldırıları ile karşı karşıyadır.CHP’li olmak laik demokratik  çağdaş hukukun egemen olduğu Türkiye’yi savunmak ateşten bir gömlek haline gelmiştir.

14 Aralık 2017 Perşembe

CHP ANKARA İL BAŞKANI KİM OLACAK

Ankara’da tüm CHP ilçe örgütlerinin kongrelerini tamamlamalarının ardından 6 Ocak'ta yapılacak olan Ankara il kongresi ile CHP Ankara’da yeni il başkanını belirleyecek.
İl kongresine şunun şurasında yirmi gün kalmış olmasına rağmen açıkça ortaya çıkarak ben Ankara il başkanlığına adayım diyen tek kişi var oda eski gençlik kolları genel başkanı ve eski parti meclisi üyesi Ayhan Yalçınkaya.  
Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa gelmesinden bu yana Ankara il başkanlığında ne Kemal beyin nede partililerin istediği tarzda bir il başkanı olduğunu pek sanmıyorum.
Şöyle ki Kemal beyin akademisyendir siyaset bilimcidir sol değerlere sahiptir anlayışı ile Ankara il başkanlığına atadığı Tarık Şengül’den istediği sonucu alamadı.Şengül bırakın verimli olmayı,partiyi ve partili belediyeyi kamuoyuna şikayet ederek gitti-geldi istifalarla partiyi tartışılır hale getirip ayrılması hafızalarda hiç de iyi bir iz bırakmadı.  
                        
İstifa ederek ayrılan Tarık Şengül’ün yerine “30-35 yıl öncesinin gençlik kolları genel başkanıydı CHP’yi tanır ağabeydir sözü dinlenir partiyi toparlar” denilerek atanan Zeki Alçın oldu.Konuşması hitabeti yerinde olan Alçın döneminde bilhassa Yenimahalle örgütü nezdinde disiplini sağlayamadı. Döneminde yapılan yerel seçimlerde Mansur Yavaş ve ekibi ile birlikte oluşturulan seçim koordinasyon kurulunda Ankara il örgütünün başı olarak koordinasyon başkanlığının kendisine verilmemesi Zeki Alçın’da büyük bir kırgınlık oluşturdu. Bu kırgınlığa yönetim kurulu içinde birliğin sağlanamaması da eklenince Zeki Alçın’a istifa yolu açıldı.İlin olağanüstü kongreye gitmesi için istifa etti.   

                                                                                                                                   Genel Merkezin atadığı Yaşar Çatak başkanlığındaki yedi kişilik kayyum ili olağan üstü kongreye götürdü.   
                                                                   9.CHP Ankara il kongresinde Zeki Alçın’a karşı seçimi kaybeden Necati Yılmaz yapılan olağanüstü kongrede Ankara il başkanlığına seçildi.Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini yöneten Yılmaz örgütün içinde il başkanı olarak kendini tam manası ile ispat edemeden 7 Haziran seçimlerinde Milletvekili adayı olmak için Ankara il başkanlığından istifa etti.
Böylece görevini sürdürürken arka arkaya istifa eden Ankara il başkanı sayısı üçe yükseldi.Yaşananlara baktığımızda “2011’den bu yana CHP Ankara il başkanlığında istikrar yakalanamadı” demek çok doğru bir tanımlama olur.
Necati Yılmaz’ın il başkanlığından istifa etmesiyle boşalan koltuğa Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Ankara il başkanlığına sanayici istiyorum iş adamı istiyorum” anlayışına uygun olarak önerilen OSİAD başkanı Adnan Keskin il başkanı olarak atandı.


Üye kayıt defteri elimde değil ama Adnan Keskin’in il başkanı olarak atandığında henüz parti üyesi olmadığı sonradan partiye üye kaydının yapıldığı çok yazıldı çok söylendi.                                                                                                                   Adnan Keskin’in atanması çok eleştirilse de ardında genel merkez var belediyeler var düşüncesiyle eleştiriler Keskin’i yerinden edemedi yapılan 10.İl kongresinde bu kez seçilmiş il başkanı olarak görevini sürdürmeye başladı.Görevini sürdürüyor olması onun çok başarılı,parti tabanı tarafından çok istenilen,çok kabül gören biri olduğu manasına gelmez.Parti faaliyetlerinde İl ilçe kongrelerinde çekirdekten yetişmiş bir partili gibi CHP’lileri çoşturduğu onların duymak istediği şeyleri söyleyebilen birisi olduğunu söylemek mümkün değil.
İl başkanı sanayici olsun iş adamı olsun anlayışı doğru bir anlayışta değil.O anlayışla il başkanı olanların,genel merkez kantininde jilet kalınlığında kesilmiş salam jilet kalınlığında kesilmiş kaşardan oluşan sandviçin 4-5 TL ye satışına götürüyor.
Şimdi önümüzde  6 Ocak'ta Ankara CHP 11.olağan kongresi var.Bu kongrede Ülkemiz için çok ama çok önemli üç seçim var.Bu üç önemli seçimi götürecek kucaklayıcı güler yüzlü,Mustafa Sarıgül'ün deyimi ile ölü evinin yascısı,düğün evinin tefcisi olmalı,partiyi alanlara sürecek,sürükleyici,konuşması,bilgi birikimi,mücadeleci,ki polis gaz sıktığında su sıktığında partililerden önce il binasına girmeyecek,biri olmalı.
Bu özelliklerin hepsine değilse bile bir kısmına sahip olmalı Ankara CHP’nin yeni il başkanı.
Ankara İstanbul İzmir gibi büyük illerde il başkanları konusunda son sözü genel başkanların söylediği bir CHP geleneği.                                                                                Ama bırakın Ankara’yı CHP’nin genel politikaları,uygulamaları üzerine Kemal Kılıçdaroğlu üzerinde kimi MYK üyelerden fazla bir etkiye sahip biri var.Fethi Yaşar.
Genel başkan üzerinde etkili olan Fethi Yaşar’ın bölgede bir bilen olarak ağırlığını sürdürdüğü ortamda Ankara il başkanlığına kimin gelmesi konusunda sessiz kalacağını var saymak çok yanlış olur.Yani Ankara il başkanlığı için Kemal Kılıçdaroğlu ne diyor değil Fethi Yaşar kimi önerir ona bakmak lazım.                                                           Bu konuda şu ana kadar Fethi Bey bir isim önermiş değil. "şunla yola devam ederiz, önümüzdeki süreç için bu uygundur" gibi bir ifade de bulunmuyor.                                                      







  

6 Aralık 2017 Çarşamba

CHP'LİLER SİZLER KİMSİNİZ BİLİYORMUSUNUZ ?

CHP’lilere ne büyük bir onurun sahibi olduklarını hatırlatan “BEN SİZLERE BAKTIĞIM ZAMAN” diye başlayan bu konuşma 19 Kasım 2005’te yapılan CHP’nin 31.olağan kurultayında Deniz Baykal tarafından yapıldı. Bu gün hastanede tedavi gören ve CHP ve Türkiye siyasetinin bir dönemine damgasını vuran Deniz Baykal’a şifalar diliyorum.

“Değerli arkadaşlarım ben sizlere baktığım zaman, en genç Cumhuriyet Halk Partili kardeşime bakarken bile onu Mustafa Kemal'in yanında ulusal kurtuluş savaşı veren bir insan olarak görüyorum.                                                                                                                                  Sizlere baktığım zaman ben, Sevr Antlaşması'nı imzalayanları değil, onları yırtıp atanları Lozan'ı yapanları görüyorum sizlerin şahsında Türkiye'de dünyada ilk kez emperyalizme karşı bir mücadeleyi, ulusal kurtuluş mücadelesini başarıya ulaştırmış olan insanları görüyorum.                                                                                                                                 Sizler o zaman belki doğmadınız bile, o zaman belki hiçbiriniz yoktunuz. Ama hiç önemli değil hiç önemli değil. Ben bugün en genç Cumhuriyet Halk Partili kardeşime bakarken bile onu Mustafa Kemal'in yanında ulusal kurtuluş savaşı veren bir insan olarak görüyorum.                        Sizlere baktığım zaman ben, Sevr Antlaşması'nı imzalayanları değil, onları yırtıp atanları Lozan'ı yapanları görüyorum. Ben sizlere baktığım zaman dünyanın en güç döneminde ulusal bağımsızlığını gerçekleştirip, çağdaş bir devlet oluşturma doğrultusunda çok büyük çabalar harcamış o büyük Kuvay-i Milliye’cileri görüyorum. Atatürk devrimcilerini görüyorum,     Türkiye'yi çağdaş bir ülke haline getirebilmek için yasa yapanları, kurum yapanları, ilke ortaya koyanları görüyorum.                                                                                                                    Köy enstitülülerini kuranları görüyorum, halk evlerini kuranları görüyorum, eğitim hamlesi yapanları görüyorum, Medeni Kanunu'nu kabul edenleri görüyorum, kadın-erkek eşitliğini gerçekleştirenleri görüyorum, Türkiye'yi yoksul Türkiye'yi ayağa kaldırmak için büyük ekomomik atılımlar planlayanları görüyorum.Anadolu'yu dört taraftan demir ağlarla örenleri görüyorum,onları planlayanları görüyorum, o demiryollarını döşeyen işçileri görüyorum, TÜRKİYE'NİN BAĞIMSIZLIK RUHUNU GÖRÜYORUM.                                                                   Ben sizlere baktığım zaman,çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'ni bu dünyada bu coğrafyada ilk kez bir Müslüman toplumun demokratik bir atılım yapabileceğini kanıtlamış olan insanları görüyorum.   İslamiyet'in kutsal bir inanç olarak her birimizin inancında yüreğinde bendinde ruhunda bir yanda yaşarken, bir yandan da kadın-erkek eşitliğini bir yandan da demokrasi anlayışını bir yandan da laik devlet düzenini bir ara gerçekleştirebileceğini ortaya koyanları görüyorum. Türkiye'yi demokrasi'ye taşıyanları görüyorum.                                                                    İktidarını halk oy vermedi diye gönül huzuru ile "benim iktidarda olup olmamam önemli değil, yeter ki Türk halkı neyi isterse o olsun, kimi isterse o iktidar olsun" diye büyük bir alçak gönüllülükle Milli Mücadele ile geldikleri iktidar noktasından elinde çantası,şapkası ve paltosuyla ağır ağır yürüyerek Çankaya'dan aşağı inerek İsmet Paşa'yı görüyorum,arkadaşlarını görüyorum.  Sizler busunuz değerli arkadaşlarım,bilin busunuz.                                                             Hiçbiriniz yaşamadınız belki bu günleri, hiçbiriniz o günlerde hayatta değildiniz belki ama hiç önemli değil hiç önemli değil.                                                                                                        Siz Atatürk'sünüz,siz İsmet İnönü'sünüz, siz Türk devriminin şanlı,onurlu geçmişiniz. Türkiye'yi Türkiye yapanlarsınız. Demokrasiyi gerçekleştirenlersiniz, Türkiye'de emeğin hakkını koruyacağım diye ortaya atılanlarsınız,emek diye ilk kez konuşan insanlar sizsiniz,sendika diyen insanlarsınız,demokratik sol diyenlersiniz, sosyal demokrasi diyenlersiniz.                                        Böyle sözlediğiniz için "Moskova'ya Moskova'ya" diye tepki gösterilenlersiniz.                      Sosyal demokrasinin vatanseverlik olduğunu, sosyal demokrasinin inançlara saygı göstermek olduğunu, sosyal demokrasinin emeğe saygı göstermek olduğunu,hukuka saygı göstermek olduğunu ilk Türkiye'ye öğretensiniz öğreten. Ve siz 12 Martlarda cezaevlerinde hesap vermeye çağırılanlarsınız,12 Eylüllerde Zincir bozanlara sürülenlersiniz, Merkez komutanlığı'nda gözaltına alınanlarsınız, siz Türkiye'de Atatürk ilkelerine, sosyal demokrasiye inandığınız için hizmet ettiğiniz okuldan bambaşka yerlere sürülen insanlarsınız, işlerine son verilenlersiniz, ekmeğiyle oynanan insanlarsınız, haksızlığa mağruz bırakılanlarsınız,mağdur olan insanlarsınız, demokrasi mağdurusunuz, onur mağdurusunuz, şeref mağdurusunuz, inanç mağdurusunuz.                Sizlere baktığım zaman ben bunları görüyorum.Türkiye'nin onurlu tarihini görüyorum,şerefli tarihini görüyorum.Türkiye'nin özünü görüyorum.Türkiye'nin onurlu geçmişini görüyorum.                                                                                                                                 Sizler 1 Mart'ta iş başındakiler 65.000 yabancı askeri getirip Türkiye'nin en hassas coğrafyasına yerleştirmeye kalktığı zaman,Türkiye'yi bir kardeş kavgasına sürükleyebilecek olan yanlışlıkları yapmaya başladığı zaman "olmaz öyle şey" diyen, buna karşı çıkan, Türkiye'yi terör bataklığına sürüklenmekten alıkoyan insanlarsınız,onlar sizsiniz sizsiniz. Her biriniz o gün parlamentodaydınız, her gün o kalkan ellerin içinde siz de vardınız. Sizler sadece Türkiye'nin onurlu geçmişi değil,sizler Türkiye'nin aydınlık geleceğisiniz,aydınlık geleceğisiniz.Türkiye'nin yarınısınız,Türkiye'nin gelecekteki aydınlık günlerinin sahibi ve gerçekleştiricisi insanlarsınız.                                                                                                                                 
Ben böyle görüyorum sizi. Öylemisiniz?                                                                                                                                 Öyle misiniz?                                                                                                                                Ben sizin öyle olduğunuzu düşünüyorum!”
Deniz BAYKAL


4 Aralık 2017 Pazartesi

BERABER DÖKÜLÜYORLAR BU YOLLARDA

Hani AKP’lilerin mitinglerde filan Erdoğan’ın koro şefliğinde söyledikleri “Beraber yürüdük biz bu yollarda/Beraber ıslandık yağan yağmurda/Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda/Bana her şey seni hatırlatıyor” diye devam eden hüzünlü bir şarkıları vardı.

Şimdi AKP ve Erdoğan bu kez yürüdükleri o yolda hep beraber parça/parça dökülerek bitiş çizgisine doğru ilerliyor.

Bu gün gelinen noktada AKP ve Erdoğan beraber yola çıktığı beraber yürüdüğü desteğini aldığı çok önemli desteklerden yoksun yapayalnız hale geldi.

1-AKP’nin kuruluşu sırasında dört isim öne çıkmıştı. R.Tayip Erdoğan, Bülent Arınç, Abdullah Gül ve Abdullatif Şener. Bu yoldaki dökülme esnasında bu gün dört isim dökülmüş geriye yapa yalnız bir adam Erdoğan kaldı.
Beraber döküldük bu yollarda diyenler arasında o kadar, o kadar AKP’li var ki hangisini yazalım. Biz İ.Melih Gökçek, Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu, Nevzat Yalçıntaş, Sadullah Ergin, Kadir Topbaş, Cemil Çicek, Hüseyin Çelik diye yazalım uzun zincire siz aklınıza geleni ekleyin bunlar bu yolda döküle/döküle hep beraber bitiyorlar.

2- AKP iktidarının uzunca bir döneminde demokrasi ve özgürlük açılımları yaptığını sanarak yanında yer alan Avrupa Birliğinin bu gün bırakın AKP/Erdoğan iktidarının yanında durmayı bu ikili yapının adını duymak istemediği açıkça ortada. Keza Daha başbakanlık koltuğuna oturmamasına rağmen ABD’de beyaz sarayda ağırlanıp desteklenen Erdoğan’a ABD’nin aynı sempati duymadığı çok bilinen bir gerçek. AKP/Erdoğan İktidarı bu gün uluslararası destekten tamamen yoksun hale geldi

3-AKP/Erdoğan iktidarına yine özgürlük demokrasi adına destek veren Eski solcu, liberal bir çok yazar düşünür yine beraber yürünen bu yolda dökülerek Erdoğan’ı yalnızlığa itti. AKP/Erdoğan iktidarının parlatılması cilalanması adına çok rol oynayan örneğin,Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Ahmet Altan Mehmet Altan gibi yazarlar daha düne kadar övgüyle göklere çıkardıkları AKP/Erdoğan iktidarını destekleyerek ne büyük yanılgıya düştüklerini bu gün anlatma derdindeler.

4-AKP/Erdoğan İktidara geldiğinde henüz devlet ihalelerinden ihya edilen müteahhit’lerin oluşturduğu bir havuzla ele geçirilen bir medyadan yoksundu. Cumhuriyeti ve Laikliği yıkma adına Fetullah Gülen cemaatinin yazılı ve görsel medyası ile o medyada görevli onca yazar cizerin desteğine sahipken bu gün o cemaatin desteğinden yoksun olarak AKP/Erdoğan tek başına kala kaldı.

Sonuç olarak.Bu gün geriye dönüp bakıldığında AKP’yi kuran kurucular yok kuruluştan itibaren partinin diğer kurmayları yok.AKP/Erdoğan’a uluslar arası destek veren AB yok ABD yok.AKP/Erdoğan’a kuruluştan itibaren sol liberal destek veren yazar düşünür yok. AKP’yi AKP yapan Erdoğan’ı Erdoğan yapan Fetullah cemaatinin medya yazar çizer desteği yok.

O destek bitmiş bu destek tükenmiş o kurucular gitmiş şu desteği sağlayan yazar çizer gitmişse acaba AKP/Erdoğan bu şartlar altında 2019 yada daha öncesi bir seçimde ne derece varlık gösterebilir doğrusu ben çok kuşkuluyum.

Beraber yürünen bunca dökülmeden sonra “Beraber yürüdük biz bu yollarda” diye söyledikleri şarkının sözlerini “beraber döküldük biz bu yollarda” diye değiştirmeleri çok yakındır.