31 Mayıs 2017 Çarşamba

YIL DÖNÜMÜNDE GEZİ DİRENİŞİ VE KIRMIZI ELBİSELİ KADIN

İnsanlık tarihine baktığımız zaman kadınlar yaşamın bir parçasıdır. Onun dışında kutsal varlıktır. Türkiye'de beklenilmeyen şekilde gelişen Taksim/Gezi Parkı’yla öne çıkan inanılmaz bir toplumsal direniş tüm ülkeyi sardı. Sanki kitlesel zelzele oldu. Taksim'deki genç kuşak özellikle genç kızlar ayağa kalkarak başkaldırıya öncülük ettiler.

Ülkede halk yığınları 12 Eylül darbesi sırasında sol muhalefet sistemin demir ökçesiyle ezildi. 


Darbeciler “Bu toplum aşırı derecede politikleşmiş, bunu aşmalıyız” diyerek kitlelerin siyasallaşmasını önlemek için birçok uygulamayı devreye soktular. Tüm yol ve yöntemler devreye apolitik bir nesil yetiştirmenin gerekleri yerine getirildi. Yeni nesiller politik etkinliklerden uzak tutuldu; Eğitim dinsel temaya büründürülüp kaderci bir anlayış temelinde sosyal yanları köreltildi. Türk-İslam sentezi adı altında halk kuşatıldı ve süreç içinde yapay liderler yaratıldı. 


Taksim Gezi Parkı'yla birlikte yetiştirildiği zannedilen apolitik gençlik özgürlük alanıma müdahale ediliyor diyerek ayağa kalktı. Bu ayağa kalkış geleceğin siyasi kadroların doğumunu haber veriyordu.
11 Yıldan bu yana süregelen AKP iktidarının alternatifi yok bırakın iktidarın yıkılmasını karşı bile gelinemez derken, bu tez Türkiye ile birlikte tüm dünyada çöktü.
Taksim direnişi Evrensel olarak yıllardır unutulan başkaldırının ya da bir direnişin ayağa kalkışı oldu.

Gezi Parkı'nda ki direniş dinsel temalı iktidar yapısını ürküttü. Sistem bütün gücüyle Gezi'de ki halka saldırdı. kurşunla tazyikli suyla copls ya da biber gazıyla ama bu saldırı sırasında yakın tarihte yaşanmamış bir direniş yaşandı. 
Gezi Parkı direnişleri sırasında bir çok sembolleşen olay ve kişi oldu. Uluslararası boyutta sembol olansa polisin özel olarak gaz sıktığı kırmızı elbiseli kadındı.
Kırmızılı, genç kadın biber gazını karşısında bir heykel gibi ayakta durarak insanlığın onurunu yıldızlara taşıyan destansı duruş sergiledi. Tıpkı işgal İstanbul'unda Sultan Ahmet Meydanı'nda işgalcilere karşı yüz bin yurtsever insana bağımsızlık yemini ettiren Halide Edip Adıvar'ın üzerinden düşman uçakları geçerken "Ya istiklal, ya ölüm" gibi duruş.

Kimdi bu özlenen ayağa kalkış sırasında sembol olan kırmızı elbiseli kadın.
Taksim'de ki polis tarafından gazlanırken çekilen fotoğraf tüm dünyada büyük yankı yaptı ve basına konuşmaktan kaçınan kırmızılı kadın Ceyda Sungur İngiliz Gazetesi Sunday Telegraph için sessizliğini bozdu.

İstanbul Teknik Üniversitesi'nde akademisyen olan Ceyda Sungur konuşmasında , "Benim için ifade özgürlüğü ve özgür insan temel ilkedir. Özgürlük ne alınır, ne de satılır." Bazen gerçek özgürlük bedelle ödenir. Önemli olan insanın bu bedeli ödemeyi göze almasıdır. Söylediğim gibi benim için en önemli olan insan gücüdür. O güç inanılmaz yaratıcıdır." diyerek direnişçiler ne diyor sorusuna yanıt veriyordu. “ÖZGÜRLÜK” Kırmızılı kadın, direnişe katılan kadınların onurunu yıldızlara taşıdı.
Büyük sanatçı Charlie Chaplin 'Büyük Diktatör' filminde yıllar önce insanlığa seslenmişti: “İnsanlar ölmeyi bildiği sürece özgürlükler yok edilemez.” 

23 Mayıs 2017 Salı

BELEDİYELER İFTAR SOFRASI KURMA GÖREVİNİZ DEĞİL.

   
                                                                                                                                 
AKP iktidarıyla birlikte kamu kurumları özelliklede belediyeler, ramazan ayında iftar sofraları kurarak yönettikleri kurum kesesinden kendi reklamlarını yapıyorlar.
Çocukluğum gençliğim küçük bir Anadolu kasabası Afşin’de geçti.O vakitler yiyecek içecek şimdiki bol değildi.Ramazan iftarları bir bilemedin iki çeşitle yapılırdı.Varlıklı ailelerin sofrası ,ise üç dört çeşit yemek türünü geçmezdi. Şimdilerin fakir sofrası o günlerin zengin sofrasından ileride.
Fakir insanlar tek/tek tanındığı için hali vakti yerinde olanlar, onlar için evlerinde sofra kurar iftar sofrasına davet ederlerdi. Bu davetler öyle reklam dönük el alem görsün türlü değildi. Amaç oruçlu kişinin kendi evinde yeme imkanı olmayan etli sütlü tatlı yiyecekleri ona yedirmekti.
Son zamanlarda her şeyin istismarı reklamı yapıldığı gibi ramazan ayındaki iftarlarda reklama dönük yapılmaya başlandı. Adam bir kamu kurumunda yönetici,adam bir dernekte yönetici,adam bir belediyede başkan,ramazan ayı geldi mi gaza geliyor.İftar sofraları kurmaya başlıyor.Nasılsa düzenlenen iftar yemekleri için kendi cebinden tek kuruş çıktığı yok.Öyle olsa emin olun tek tabaklık dahi softa kurmazlar.Amaç kamu kesesinden kendi reklamını  yapmak.
100,200,300,500.1000,5.000 daha fazla kişinin iftar sofralarına katılımı sağlanmaya çalışılıyor. Bu iftar sofralarına gelenler oruçlumu değil mi bunun hiç önemi yok.İşin garibi oraya giden oruçlu olmayan, iftar yapma durumunda olmayan akşama kadar yiyip içen insanların sanki oruçluymuş gibi huşu içinde akşam ezanının okunmasını bekleme numarasıyla oturmaları.
İftar davetini düzenleyen idareciye gözükmek için gelenlerin çoğu belkide o yemekleri yemiyor bile. Gelişlerinin nedenleri çeşitli,iftar veren kurumla bir şekilde işi var orada gözükmesi onun için iyi olacak ben geldim buradayım artık benim işimi halledersin yakalalığı.
Yapmayın etmeyin.Kamu kesesinden iftar yemeği düzenleyenler sizlere sesleniyorum  el kesinden yiğitlik olmaz. Kendi kesenize dokunmayan tüm vatandaşların payı olan bütçelerinizdeki paralarla, şaşalı kalabalık, kim iftarlı kim iftarsız gösterişe kendi propagandanıza dönük iftar yemekleri düzenlemekten vaz geçin.
Eğer bölgenizde aç açık ramazan ayında yeterince beslenemediğini düşündüğünüz kimseler varsa tespit ettirip, onların onurlarını zedelemeden gerekli yardımları yapın.Zaten yapıyoruz diyorsanız bu ayda biraz daha fazla yapın.
Yok diyorsanız ki bizim amacımız fakir insanları doyurmak kendi reklamımızı propagandamızı yapmak değil diyorsanız. O zaman bizlerin kesesinden kurduğunuz o iftar sofralarında,her seferinde aynı lafları tekrarlayarak neden kürsülere çıkıp konuşuyorsunuz.
CHP’li belediyeleri yönetenler sizlere sesleniyorum,Dinci AKP belediyelerin Sünni İslam toplumu yaratma amaçlı  iftar sofralı kurması ile yarışarak, ne elde edeceğinizi sanıyorsunuz. AKP’li seçmen “Aaa bak bak CHP’li belediye 1000 kişilik iftar sofrası kurmuş gel bu kez de oyumuzu CHP'ye mi verelim” diyeceklerini mi sanıyorsunuz.Avucunuzu yalarsınız.

Son yılların bir çılgınlığı olan kamu parası ile iftar sofrası kurma işine son verilmeli.Gerçekten aç,yeterli beslenemeyen toplumun yoksul kesimlerine dönük yardım yapılmalıdır.   

16 Mayıs 2017 Salı

SURİYELİ GÖÇMENLER EKONOMİYE YÜKKEN ŞİMDİ DE SAVAŞ MI


 2011 yılı Arap coğrafyasındaki baharın kışa çevrildiği yıl oldu.
15 Mart 2011’de Suriye’de başlayan gösteriler  daha sonra ülke genelinde silahlı isyana dönüşmesiyle Suriye iç savaşı başladı.

O günden bu yana beş milyon Suriye’li iç savaştan kaçarak komşu ülkelere sığındılar.
Ülkelere sığındı deme yerine Türkiye’ye sığındı desek yerinde olur.                       Diğer ülkelere sığınan Suriye’li sayısı 1.500.000 civarında iken Türkiye’ye sığınanların sayısı 3.5 milyona yaklaştı.

Sığınmalar öyle garip hal aldı ki örneğin Reyhan’lının nüfusu  90.000 iken Reyhanlı’daki Suriye’li sayısı 105.000’dir.Yine Kilis’in nüfusu 108.000 iken Suriye’li sayısı 125.000’nin üzerindedir. 

 Bırakın güneydeki sınır boylarındaki İlleri,ilçeleri Türkiye’nin ortasındaki Konya’nın  Şükran ve Sahip Ata mahalleleri tamamen Suriye’lilere terk edildi. 

 Konya’nın bu mahalleleri eski isimleri ile değil Suriyeliler mahallesi olarak, Sırçalı Medrese caddesinin adı Suriyeliler caddesi olarak bilinip söylenmeye başladı.

 Başkent Ankara’nın Hüseyin Gazi Örnek mahallerinde bile Arapça tabelalarla açılmış yüzlerce iş yerleri var.

Cumhuriyetin kurulduğu 1923 ten bu güne kadar mübadeleler dahil Türkiye’ye sığınan göçmen sayısı 2 milyondur. Bir kaç yıl içinde 3.5 milyon Suriye’linin ülkeye gelmesi çok ama çok ciddi sorun.Bu kadar yüksek rakamdaki Suriye’linin  Ülkemizin ekonomisini ve hatta Türkiye’nin sosyal yapısının dengesini bozmayacağını söylemek mümkün değil.

Hacettepe üniversitesinin yaptığı bir araştırmaya göre,ekonomik durumu iyi eğitim durumu yüksek Suriye’liler Türkiye yerine batı Avrupa ülkelerini tercih ediyor. 

Türkiye’de kalan 3.5 milyon Suriye’linin ancak  35.000 civarında eğitimlisi var.Oranlama yapıldığında bu sayının çok düşük olduğu açıktır.Mesleki yönden de öyle.Meslek sahibi olanların oranı da yine aynı şekilde az.

Hükümetin eğitimli ve meslek sahibi diye  vatandaşlığa almak istediği 100.000 civarındaki Suriyeli bu kapsam içinde değerlendiriliyor.

Yine aynı  araştırma sonucuna göre,Türkiye’deki Suriyelilerin yüzde 60’şından fazlası, yani en az 1 milyon 800 bini 18 yaş altındaki çocuk ve gençlerden oluşuyor. 0-4 yaş grubundaki çocuk sayısı 850 bin civarında. 

 Geçen aylarda gazetelerde yer almıştı batı ilimiz olan İzmir’de bile bir ayda doğan Suriyeli çocuk sayısı 300. Çok doğurgan olma özelliği taşıyan Suriye’liler bunca yoksulluğa sıkıntıya aldırış etmeden Türkiye’ye geldikten sonra doğurdukları çocuk sayısı 370.000’ni aşmış durumda.

Suç ve suçluyu doğuran etkilerin başında gelen etmen eğitimsizlik ve cehalettir. Aynı araştırma da “1.800.000 18 yaş altındaki çocuk ve gencin içinde 650 binin üzerinde okul çağında çocuk bulunmaktadır ve bunların çok küçük bir bölümü eğitim alma imkânına sahiptir. Bazı çocuklar 5, bazıları ise 3, 2 ya da 1 yıldan beridir okula gidememektedir. Bunun yaratacağı olası sorunları tahmin etmek zor değildir” tespiti yapılıyor.
Tahmin zor değil işte bu korkunç sayı içinden bir çok suçun faili yarın karşımıza çıkması çok ama çok olasıdır.Bunun belirtileri her geçen gün karşımıza sıklıkla çıkıyor.Gün geçmiyor ki bir kentten Suriye'lilerle çatışan yerli halk haberi gelmesin.

AKP iktidarının ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülkemiz adına yaptığı en büyük yanlışlardan biri, Suriye iç savaşına katkı adın dinci şeriat yanlısı çeteleri yaratması onlara her türlü lojistik askeri desteği vermesidir. Bunun sonucu olarak iç savaştan kaçan milyonlarca Suriye'linin Türkiye’ye göçüne sebep olmasıdır. Bu yetmezmiş gibi şimdide onlar adına fiili olarak savaşa girmek üzere oluşumuz akılla mantıkla izah edilecek şeyler değil.  

 Aklı başında hiçbir iktidar bu kadar yüksek sayıdaki sığınmacıyı “insani neden” savunması ile ülkeye almaz.Hele hele AB’nin üç miyar EURO rüşveti karşılığı daha fazla sığınmacı alınması gelenlerin Türkiye’de tutulması teklifine evet denmesi kabul edilebilir değildi.Tabi ki o parada gelmedi.

Hükumetin son açıklamasına göre her ne kadar ispat edemeselde Suriye’li göçmelere harcanan para 30.milyar dolar.Bu paranın ülke ekonomisine harcandığını düşünün kaç okul kaç hastane kaç fabrika yapılırdı. Maalesef ülke kaynakları bunlar için heba edildi edilmeye devam ediliyor.

 Afganistan iç savaşından kaçan milyonlarca sığınmacının Pakistan’a sığınmasının yarattığı sorunlar  Pakistan için çözümsüz bir hal almıştı.Aynı olay bizim içinde geçerli olacak.

Siz geçin,Tayip Erdoğan’nın,Binali Yıldırım’ın ve klonlanmış yandaş medyanın “Suriye’liler bizim misafirimizdir baş tacımızdır” türü laflara. 

 Halk Suriye’li göçmenlerle bırakın uyum içinde olmayı hiç istenmiyorlar. Suriye’lileri hakir görüyorlar,itekliyor öteliyorlar.Ekonomik sıkıntının yapılan zamların nedenleri arasında Suriye’li sığınmacılara yapılan milyarlarca dolar harcamaların sebep olduğunu düşündükleri için asla Türkiye’de olmalarını onaylamıyorlar.

Sınırdan sığınmacı olarak giren Türkiye vatandaşı olmayan Suriye’linin Ege denizi yoluyla yada Edirne’den karayoluyla gibi  Avrupa’ya geçmek isteyenlerin polis ve jandarma zoruyla engellenerek mani olunması anlaşılır gibi değil.    
 Zorla Türkiye’de tutulmak istenen Suriye’li bu kez  denizden kaçak olarak Avrupa’ya geçmeye çalışırken Ege’de çol/çocuk boğulup ölüyor.

 Bu şekilde boğulup ölen her sığınmacının ölümünden kara sınırlarımızı açıp Suriye’lilerin geçişine izin vermeyen AKP iktidarı bizzat sorumludur.
Aklı başında hiçbir iktidar bu kadar yüksek sayıdaki sığınmacıyı “insani neden” savunması ile ülkeye almaz,almamalı da.  
                                                   

Suriye’li sığınmacılar sosyal dokuya zarar vermekle kalmayacak aynı zamanda suçlu yaratacak.Üretime katkı yapmadan tükettikleri için de ekonomiye sürekli yük olup,bozuk olan ekonominin daha da bozulma sebeplerinden biri olmaya devam edecektir.

13 Mayıs 2017 Cumartesi

DÜN TÜRKİYE'NİN DOSTU BU GÜN DÜŞMANI GÖSTERİLEN PYD KİM.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hedefine koyduğu kuzey Suriye’de örgütlü olan PYD ve YPG ne zaman ve kimler tarafından kuruldu.
Bizlerin  adını PYD olarak bildiği yapı ,2003 yılında kuzey Suriye’de kurulan bir siyasi partinin Demokratik Birlik Partisi’nin kısa adıdır.Kürtçe adı ise Partiya Yekîtiya Demokrat’ır 
PYD’nin başkanı Salih Müslim Muhammed’dir.Salih Müslim 1951 Halep doğumludur.19 yaşlarında 1970 yılında geldiği Türkiye’de üniversite eğitimi alarak İstanbul Teknik Üniversitesi’nden 1977’de kimya mühendisi olarak mezun oldu.Bu nedenle mükemmel bir Türkçesi var.2003 yılından bu yana Demokratik Birlik Partisi içinde olan Müslimin oğlu Şervan Müslim 2013 yılında Tel Abyad’da IŞİD’le yaşanan bir çatışmada öldürüldü.

Suriye’de çatışmaların başlaması sonrasında gerek Dışişleri Bakanlığı,gerek MİT bünyesindeki görüşmeler için defalarca Salih Müslim Ankara’ya İstanbul’a çağrılarak Türkiye devleti temsilcilerince ağırlandı görüşüldü.Bu görüşmelerin detayları basında çok yer aldı.

Partiyi kuranlar bulundukları ortam gereği Parti ve Cephe örgütlenmesine giderek, Cephe örgütü olarak  YPG’yi Türkçe Halk Koruma Birlikleri’ni oluşturdular.Kürtçe adı,Yekitiya Parastina Gel’i örgütlediler       
                                                                                                                              YPG’nin şu an 65.000 civarında silahlı gücü olduğu biliniyor.                                                                                                         
2003’te kurulan PYD o günlerde Suriye’de kontrolü elinde tutan Esad’ın askeri ve siyasi baskıları karşısında varlığını fazla hissettirme di.Esad’a karşı başta IŞİD olmak üzere radikal İslam örgütlerinin bölgede kan ve şiddete dayalı yönetim oluşturmak istekleri karşısında PYD ‘nin askeri kanadı YPG’nin başarıları bu iki örgütün adının tüm Dünya’da duyulmasına sebep oldu.

IŞİD’in bölgede başlattığı askeri hareketle hem Irak hem de Suriye içlerinde hızla ilerleyişinin karşısında duran tek güç YPG oldu.

IŞİD ilerleyişini, Kobani’de çetin bir mücadele ile durduran YPG Türkiye sınırı boyunca IŞİD’i güney ve batı yönüne doğru sürerek Türkiye sınırına paralel geniş bir koridoru kontrolü altına aldı.

PYD/YPG güçleri kontrol altında tuttuğu bölge içinde yer alan, Kobani,  Afrin ve Cinderis,  Amude, Derik, Efrin ,El Darbasiye, Resulayn ve Tel Abyad’a kanton adı verilen bir anlamda eyaletler oluşturarak bu bölgelerde kendi yönetim anlayışını uygulamaya başladı. 

PYD/YPG güçlerinin hem kendi bölgelerinde hem de kendi bölgeleri dışında daha aşağı Suriye içlerine doğru bölgeyi IŞİD’en temizlemeleri bölgede IŞİD karşıtı bir çok Devletin yardımlarının PYD’ye yönelmesine sebep oldu. PYD/YPG güçlerinin denetimine giren Suriye sınırları boyunca Türkiye’nin radikal İslamcı örgütlere olan yardım yollarını kesti. Bu durum daha düne kadar PYD lideri Salih Müslüm’ü devlet katında ağırlayan AKP hükümeti bölgede IŞİD ve diğer radikal İslamcı örgütleri yenilgiye uğratan PYD ile bağların kopma nedeni oldu.

PYD ağırlıklı olarak Kürt’lerin oluşturduğu ama içinde demokrat anlayışa sahip Arab,Türkmen unsurları da barındırmaktadır.PYD,Demokratik Birlik Partisi adıyla Sosyalist Enternasyol danışma kurulu üyesidir.

PKK Türkçesi Kürdistan İşçi Partisi ile yönetimsel olarak direk bir ilişki içinde olduğunu zannetmiyorum.   
                                                                         
Ama,Kobani çatışmaları sırasında Kuzey Irak’taki Barzani’nin PDK’sı Kürdistan Demokrat Partisi ile ilişkiye ve dayanışmaya girdikleri aleni bir gerçektir.Üstelik PYD,PDK’ dayanışmasına Türkiye aracı oldu.Barzani’nin ağır silahlarla donanmış Peşmerge’lerini  Habur’dan alarak 29 Ekim 2014’de Cumhuriyet bayramında Türk silahlı kuvvetlerinin zırhlı araçları rehberliğinde Kobani’ye geçişine bu hükümet şimdiki AKP hükümeti izin verdi.

Şu anda PYD’nin askeri kolu YPG kendini İslamın temsilcisi olarak ilan eden İŞİD’in başkenti Rakka’yı ele geçirmek üzere ilerliyor.En son Rakka yolunu tutan Tel Abyad’ı ve ülkenin en büyük barajı olan Fırat barajını ele geçirerek moral üstünlüğünü elde ettiler.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 16 Mayıs’ta ABD’ye yapacağı gezi öncesi ABD “gelmenin ve senin hiç önemin yok biz orta doğuda yeni bir yapılanmaya gidiyoruz.Bu yapılanmada esas önem verdiğimiz Kürtler onarı  ağır silahlarla silahlandıracağız” dedi.ABD itiraz eden Türkiye’ye güvence PYD’nin askeri kolu YPG’ye ağır silah verdi.

Bu gün ABD’nin yardım ettiği PYD YPG yapılanmasına daha düne kadar yardım ve yataklık eden AKP değimliydi.


Ey Erdoğan ve AKP hükümeti,Şimdi terörist dediğiniz PYD/YPG’yi 29 Ekim 2014’de ulusal güç olarak görüp ona başka bir ülkeden gelen silahlı güçlerin yardım etmesine aracılık eden sizdiniz. PKK o günlerde de vardı bu söylemleri o zamanlar neden dile getirmediniz.         
                                                                                         
  Şimdi PYD yi PKK ile ilişkilendirmenizin tek nedeni var.O neden PYD/YPG güçlerinin sizin tam desteğinize sahip IŞİD’den El-Nusra’ya - Ahrar El Şam’dan ÖSO’ya kadar tümünü yenerek sizin hayallerinizi gömmeleridir.

9 Mayıs 2017 Salı

CHP'DEKİ MUHALEFET "SARAYDAN TALİMAT ALIYOR" ÖYLE Mİ

“Biz her şeyi biliyoruz. Bu partiyi karıştırmak amacıyla Saray’dan düğmeye basıldı, talimat verildi. Bunun üzerine bazı arkadaşlar bilinçli bazı arkadaşlar da bilinçsiz olarak bu projeye hizmet etti” Bu sözler 7 Mayıs’ta Fikri Sağlar gündemli toplanan CHP Parti meclisi toplantısında Kemal Kılıçdaroğlu tarafından  parti içi muhalefet için söylendi.

Yetmedi gurup başkan vekili Engin Altay 8 Mayıs’ta CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın sunduğu “Tarafsız bölge programında” CHP'de son günlerde yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.Altay, partiyi üst aklın karıştırmaya çalıştığını öne sürdü.
Ahmet Hakan'ın "sizin söylediklerinizden, sanki bir üst akıl var, bir operasyon merkezi var, bizim CHP'yi o karıştırıyor gibi bir argüman işitmiş gibi oluyorum" şeklindeki sorusu karşısında Altay, "tam olarak öyle söylüyorum, tam olarak öyle söylüyorum" şeklinde yanıt verdi.
Biz bu üst akıl lafını bir yerlerden tanıyoruz.AKP’den yandaş yazarlardan.İşlerine gelmeyen her olayı hemen üst akıla yıkarlardı.15 Temmuz darbe senaryosundan tutun dolar artışını terörü hemen hemen her olumsuz gelişmeyi “ üst akıl operasyon yapıyor ”derler,sorumluluk almazlardı.

Anlaşıldı ki.Memleketi Sinop’tan Milletvekili adayı olma cesareti gösteremeyip İstanbul’dan kontenjan adayı olarak seçilen Engin Altay AKP’den taktiği kapmış.

Hem CHP genel başkanı hem gurup başkanı,CHP’de kendi yanlışlarını dile getiren muhalefete “saraydan yönlendiriliyorlar“üst akıl tarafından  yönlendiriliyorlar” diyorsa öyle mi bakalım.Acaba “saraydan talimat alan” var mı, varsa kim.

“Saraydakini yerinden etmek için adayı şimdiden belirlemek lazım.Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı adayı olmayacaksa çekilsin" diyen Deniz Baykal olabilir mi.

Sade bir milletvekili olmasına rağmen 52 ilde miting yapan kişiliği ve kimliğinden kimsenin şüphesi olmayan Muharrem İnce olabilir mi.

   “CHP lider partisi değil, kadro partisidir. Son 10 yıla baktığımızda CHP lider partisi haline getirilmeye çalışılıyor. Partide tek adamlığı değiştirmemiz gerekiyor.” kökden CHP’li Fikri sağlar olabilir mi.

Eğer üçünün de  saraydan talimat alma ihtimali yoksa 16 Nisan’da Türkiye’de seçmenlerin en az yüzde 50’si tek adam rejimine karşı çıkmış ancak gayrı hukuki yollarla bu irade gasp edilmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi’ne düşen görev, gayrimeşru olanı meşrulaştırmamak ve ortaya konan bu demokrasi iradesini Türkiye gerçeğine dönüştürmek için halkla birlikte siyasi mücadele vermektir.” halkla birlikte saraya karşı sokakta olmamız lazım diyen Selin Sayek Böke hiç olabilir mi.
 CHP 16 Nisan gecesinden başlayarak gereken eylemleri,siyasi kararlılık ve netlikte atmamıştır.

Saray referandum sonuçlarının YSK tarafından değiştirilmesine karşı halkın sokağa çıkmasını istemedi. Kılıçdaroğlu’da halkın sokağa çıkmasını istemedi.Halkı YSK darbesine karşı sokağa çağırmadı.Hayır cephesinin sokağa çıkmasını “sokakta iktidar yanlısı sopalı adamlar var” diyerek engelleyen sen “saraydan talimat” almayacaksın ama sarayın YSK aracılığı ile yaptığı darbeye karşı sokak meşru haktır diyenler saraydan talimat alacak öyle mi. 

Saray HDP’lileri içeri tıkmak için dokunulmazlıkları kaldırmak isteyince “anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz” diyen sen “saraydan talimat almayacaksın ama o oylama da,hayır diyen Muharrem İnce saraydan talimat alacak öyle mi.

Saray HDP’lileri yok sayılmasını istemişti,referandum süresince,çok küçük hayır oy oranına sahip olanlarla bir araya geldin ama en az %10 luk bir hayır potansiyeline sahip tek bir HDP milletvekili ile yan yana gelmek istemeyen sen saraydan talimat almayacaksın ama Ahmet Türk’ü evinde ziyaret eden Deniz Baykal saraydan talimat alacak öyle mi.

Cumhuriyet rejimini değiştirmeye alt yapı hazırlamak amaçlı iktidarca tertiplenen kontrollü 15 Temmuz senaryo darbesi sonrası saray istediği için koştura/koştura saraya,koştura/koştura yeni kapıda mitinge giden sen saraydan talimat almayacaksın 12 Eylül faşizminin teşhiri için olmadık tehditlerine meydan okuyan Fikri Sağlar saraydan talimat alacak öyle mi.

Görünen o ki AKP’nin “bütün kötülüklerin anası” olarak “üst akıl”ı görme taktiği CHP’ye de sıçramış. CHP yönetimi de parti içersindeki farklı sesleri susturmak için AKP’deki “üst akıl” ve “Saray’ın düğmeye basması” nı kullanır olmuş.Varsa ispatlayın ispatlayın.

8 Mayıs 2017 Pazartesi

ÇANLAR KILIÇDAROĞLU İÇİN ÇALIYOR


Şundan hiç şüpheniz olmasın ki Kemal Kılıçdaroğlu,yol arkadaşı Devlet Bahçeli MHP’de kendine karşı muhalefet edenlere ne yaptıysa  oda CHP’de aynısını yapıyor ve yapacak.
Devlet Bahçeli Meral Akşener’i,Sinan Oğan’ı,Ümit Özdağ ve diğer muhaliflerini disipline vererek partiden atmadı mı.Attı.                                                                                                                           Muhaliflerin partiden atılması Bahçeliye güç kattı mı.Hayır.                                                                    Şu anda toplumda itibar gören bir Akşener,bir Oğan,bir Özdağ var,Öte yandan itibardan eser kalmamış,genel merkeze hapis olmuş,yalnız adamı oynayan bir Bahçeli var.

Biz toplum olarak hep olayların olduğu anla ilgiler,olayın hazırlanış öncesi unuturuz. Erdoğan’na tek adam olma yolu açılırken Devlet Bahçeli’nin MHP gurup toplantısında “Fiili durum hukuki duruma dönüşsün” demesi hatırlanıyor.Bunu başlangıç kabul edip  yasasının meclise getirilmesini ve sonraki referandum süreci konuşuluyor..
-“Bu Bahçeli yok mu bu Bahçeli AKP’nin Erdoğan’nın bile unuttuğu başkanlık yasasını gündeme getirip Erdoğan’a tek adam olma yolunu açtı” deniyor. Bakınca üste görünen bu, ya öncesi.
Erdoğan’a tek olma yolu,bazen beraber,bazen ayrı ayrı Bahçeli ve Kılıçdaroğlu tarafından açıldı.Çok yazıldı çok söylendi.Eklemeddin İslamoğlu denilen kimsenin bilmediği ucubenin Erdoğan gibi kariyeri yüksek birisinin karşına sırf kaybetsin diye Cumhurbaşkanı adayı olarak çıkarılmasın bu ikilinin ilk eylemidir.

Erdoğan tek adam olma yolunda MHP/Bahçeli desteğini arkasında sabit tutmak için MHP’nin olağanüstü kongresine müdahale ederek tüm yasallığına rağmen olağanüstü kongre yapılmasını değişik yol ve yöntemlerle önledi.Bahçeliyi yerinde tuttu.

Cumhurbaşkanlığı seçimi yenilgisinden sonra toplanan CHP’nin olağanüstü kongresinde “Eklemeddin’i ben aday gösterdim kaybederse bedeli neyse ben öderim” diyen Kılıçdaroğlu işi pişkinliğe vurup.Ayarlanan delege desteği ile yerinde tutuldu.

OHAL ilanı,tüm muhalefetin susturulması,muhalif medyanın ve yüzlerce STK’nın kapatılması,Askeri yapının oluşmasını sağlayan okulların kapatılması, daha/daha bir çok şeyi hayata geçirmek sivil darbenin yapılmasına zemin hazırlamak amacıyla iktidarca hazırlanan kontrollü darbeye razı olmaları bu ikilinin ikinci ortak eylemidir.Bu rızalarını kontrollü darbe sonra sonrası saraya giderek,yeni kapıya giderek pekiştirdiler.


Referandum öncesi doğu güneydoğuda mıntıka temizliği yapılmalıydı.Bölgede HDP’nin kesin hakimiyeti tek adamlığa giden yolda büyük bir engeldi.HDP eş genel başkanı Selahattin Demirtaş bir dakikalık bir gurup toplantısı yapmış “seni başkan yatırmayacağız,seni başkan yaptırmayacağız”demişti.

Bunun için ilk iş dokunulmazlıklar kaldırılmalı,yerel yönetimlere kayyum atama yetkisi hükümete verilmeliydi.MHP zaten tamamdı.Burada Kılıçdaroğlu devreye girdi,Cumhurbaşkanı adayı belirlenmesi aşamasında yaptığı tek adamlığını yine konuşturdu. “Dokunulmazlıkların kaldırılması anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz” dedi.Gereğini yaptı.Bu bağımsız olarak Kılıçdaroğlu’nın ilk işi olsa da,Bahçeli zaten HDP’lilerin tutuklamasını açıkça söylüyordu.Yani bu ikilinin üçüncü ortak eylemidir.

Dokunulmazlıklar kaldırıldığında yolsuzluk yapan dört AKP’li bakan yargılanacak değildi ya.Malum olduğu üzere başta eş genel başkanları olmak üzere HDP milletvekilleri oldu.Doğu güneydoğuda tek adamlığa gidilen yol için bir engel daha açılmış mıntıka temizliği başlamıştı.Milletvekillerinin ardından olası bir referandumda faal olarak çalışabilecek belediyelere tırpan vurulması gerekiyordu.Ona başlanıldı.84 HDP belediyesi teröre destek adı altından görevlerinden alındı.Yerlerine Erdoğan’ın bire bir talimatlarını uygulayacaklar kayyumlar atandı.

Sonrası malum.Bu gün mühürsüz oyların kullanıldığı binlerce sandığın olduğu yer doğu güneydoğu bölgesidir.Burada mıntıka temizliği yapan AKP/Erdoğan'a zemin hazırlayan Kılıçdaroğlu’ndan başkası değildir.

Klıçdaroğlu,Erdoğan’na tek adam olma yolunu açan referandum gecesi yapılan YSK darbesine de sessiz kaldı.Hilenin yapıldığı o gece genel merkezde,sadece şaibeden bahsederek sonucu kabullendi.
Hayır cephesinde bulunan MHP’li Muhalifler,Saadet Partisi,Vatan Partisi,Demokrat Parti,Doğru Yol Partisi,HEPAR ve diğer STK kurumları ile birlikte “YSK hükümet talimatlı bir sivil darbeye aracılık ediyor.Buna müsaade etmeyeceğiz ben YSK önüne gidiyorum.Sizde gelin” diyerek İradesi gasp edilen Halkı sokağa çağırmadı. 
Sekiz dakikalık basit bir basın toplantısıyla soru almadan içeri kaçarak.Referandum sonucunu anında kabullenerek tabanını evlerde filim izlemeye yollayarak AKP/Erdoğan'ın tamda isteğini teslim olarak yerine getirdi.Dostlar alışverişte görsün misali dilekçe yazarak itiraz yoluna gitti.Tam “ört ki ölem” sözünü doğrular bir tavra girdi.


Yok efendim ne alaka.Kılıçdaroğlu gezmiş dolaşmış salonlarda konuşmuş.Referandumda hayır çalışması sürdürmüş filan.Bunlar “iyi polis kötü polis” oyunu.Sahnelenen tiyatrodan bir sahnedir gördüklerimiz.

Halkın iradesi,referandum gecesi YSK tarafından hile ile gasp edilmiştir.Gaspa karşı tavır sinip korkarak olmaz.Kılıçdaroğlu sinmiş korkmuştur.Sinmesine korkmasına 20 gün sonra mazeret üreterek “o gece halkı sokağa çağırmadım iktidar sokağa saldığı kendi adamlarına sopa ve silah vermişti” bu zanla hak asla alınmaz.



Erdoğan’a açılan tek adamlık yolunun mimarlarından birisi olan Kılıçdaroğlu,hiç bir sorumluluğu olmayan,çok rahat,ömür boyu muhalefet liderliğini korumak için parti içindeki muhaliflerini ihraç ederek susturmak istiyor.İşe Fikri Sağlar’dan başladı.Arkası gelecektir.Demokrasiyi ve Laikliği korumak isteyen yurtsever CHP’liler,pasif edilgen yer/yer AKP’Erdoğan çizgisinde siyaset yapan Kılıçdaroğlu’nu genel başkanlıkta görmek istemiyor.  

   CHP Genel merkezinde bir/bir birine tutunarak parti içi iktidarda kalmaya çalışanlar sırf eleştirdi diye bir başka yönetici arkadaşlarını eteğine yapıştıkları genel başkan istiyor diye ihraç istemiyle disipline yolladı.Ne olursa olsun ne yaparlarsa yapsınlar boşuna.Çanlar CHP’de Kemal Kılıçdaroğlu için çalmaya başladı.Sağlar’ı ve daha sonra başkalarını CHP’den ihraç etmek Kılıçdaroğlu’nu kurtarır mı.Hiç sanmam.  
   

6 Mayıs 2017 Cumartesi

ASLINDA S.SAYEK BÖKE O GÜN İSTİFA ETMİŞTİ


1972 Ankara doğumlu TED kolejli ve ODTÜ mezunu olan Selin Sayek Böke ABD’de bulunan Duke,Bentley ve Bilkent üniversitelerinde öğretim üyeliği yaptı. Bilkent Üniversitesi İktisadi ve İdari Sosyal Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcılığı görevini yürütürken CHP’nin çağrısı ile 2014 yılında siyasi yaşamın içinde yer aldı.

CHP'nin 6 Eylül 2014’te gerçekleştirilen18.Olağanüstü Kurultayı'nda Parti Meclisi’ne seçildi. MYK’da yer alarak Ekonomi Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı’nı yürütmeye başladı.CHP’nin ekonomik politikalarının tümüne yön verdi.Aile sigortası gibi bir çok projesi 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimlerinde CHP’nin ana vaadlerini oluşturdu. 2016 yılında yapılan son kurultayda en çok oyu alarak 691 oyla 1.sıradan parti meclisine seçildi.     Sarışın,sempatikyüzü,düzgün kelimeleri ile parti yüzü olarak kısa zamanda benimsendi. 

Ekonomiden sorumlu genel başkan yardımcılığının yanı sıra parti sözcüsü olarak her hafta yapılan MYK toplantıları sonrası açıklamaları ile halkın Selin Sayek Böke’ye ilgisi daha da arttı.Çok net açıklamalar yapıyor açıklamaları iktidar cephesinde anında tepki buluyordu.  
Selin Sayek Böke İzmir milletvekili görevi hariç partide üstlendiği görevlerden istifası, Olağanüstü kurultay ve Fikri Sağlar’ın disipline sevki,Muharrem İnce’nin açıklamalarının tartışıldığı günde geldi.

Bökenin istifası aniden mi geldi.Yoksa çok önceden alınmış bir kararın bu gün açıklanmasımıydı.Hiç şüpheniz olmasın ki,Böke istifa kararını 19 Nisan akşamı çoktan vermişti.Ama açıklaması bu güne kaldı.

19 Nisan günü yapılan MYK Toplantısı sonrası içeride konuşulanlar hakkında basına açıklama yapan Böke,referandum sonuçları ile ilgili olarak‘'CHP olarak bu referandumu tanımıyoruz. Sonuç hayır çıkmıştır. Milyonların iradesine sonuna kadar sahip çıkacağız. Bu amaçla her türlü yaptırımı da masaya yatıracağız. Her türlü derken buna Sine-i Millet de dahildir." dedi.
CHP’nin MYK toplantısı sonrası parti sözcüsünün “ TBMM’den çekilebiliriz içeride bu konuyu konuştuk”  demedi anında ülke geneline şok gündem olarak oturdu.AKP kanadında büyük bir panik yaşandı ardı ardına açıklamalar yapmaya başladılar.


Çok geçmedi yarım saat sonra,CHP gurup başkan vekili Levet Gök acele bir basın açıklaması ile kameraların karşısına geçti.CHP’nin Sine-i Millet dönme gibi kararının olamayacağını belirterek ,"Toplumun büyük kesiminde çok büyük öfke görülmektedir. Toplumun değişik kesimlerinden CHP’ye böyle bir öneri de gelmiştir. CHP toplumun değişik kesimleriyle istişarelerin sürdürmektedir. Fakat MYK’da yapılan değerlendirmelerde böyle bir kararın uygun olmayacağı kararına varılmıştır. CHP elindeki bütün meşru imkanları kullanacaktır” dedi 

Yani Levet Gök,demeye getirdi ki,”Selin Sayek Böke parti sözcüsü filan değil onun söylediklerinin bir önemi yok.Siz benim dediğime bakın zaten benini de genel başkanım görevlendirdi git Böke’nin yediği haltı temizle onun için bir sat geçmeden sizin önünüze çıktım.Biliyorsunuz bizde ne baş belli ne kıç bellidir

Siz parti sözcüsü olsanız,Sizin yarım saat önce parti adına açıkladığınız bir konuyu yarım saat sonra başka bir partili “yok öyle şey sözcümüz uydurmuş.” dese onurlu gururlu siyasi geleneği olan aileden gelen bir iyi yetişmiş biri olarak size yapılan,partinize yapılan bu davranışı yutar sineye çekermisiniz.Asla çekmezsiniz ve Selin Sayek Böke’de çekmedi.İstifasını o gün 19 Nisan akşamı saat 17.00 de verdi.Ama edilen rica üzerine istifa açıklamasın daha fazla geciktirmeden 6 Mayıs günü açıklama yoluna gitti.

İstifasını açıklarken,Referandum sonrası CHP’nin tavrını eleştirerek özetle “referandumda gasp edilen halkın iradesinin savunulması sırasında CHP’nin halkla birlikte mücadele vermediğini,referandum sonucunu kabullenip meşrulaştırarak hedefler ve politikalar oluşturmak, demokrasiye ve her şeyden önce demokrasi iradesini ortaya koymuş milyonlara haksızlıktır. Meclis dışında meşru demokratik anayasal hakların kullanımını savunmak, desteklemek ve bu hakların kullanımına ortak olmak CHP’nin görevinin bir parçası olmalıdır. Bu görevin gerekleri partinin karar organlarında ısrarla dile getirilmiş olmasına rağmen, atılması gereken adımlar 16 Nisan gecesinden başlayarak gereken siyasi kararlılık ve netlikle atılmamıştır. Türkiye’nin özgürlükçü demokrasiye kavuşmasının yolunun bu değerlerden geçtiğini düşünen bir siyasetçi olarak, gelinen noktada mevcut yönetim anlayışının parçası olmayı uygun bulmuyorum. Bu sebeple CHP Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı ve Parti Sözcülüğü görevlerimden istifa ediyorum” dedi.


Selin Sayek Böke’nin istifası artık inİsiyatifi ve istikrarı iyice kaybeden  CHP genel merkez yönetimde yaparak dökümü değil yemyeşil bir dalın kopmasıdır.

5 Mayıs 2017 Cuma

BELEDİYE BAŞKANLARIYLA GÖRÜŞMEK Mİ. NE MÜMKÜN.


Eskiye hatırlayanlar iyi bilir.SHP’li Altındağ belediye başkanı Ali Rıza Koç vardı.Seçim vaedlerinden birisi “halka açık olacağım her isteyenle görüşeceğim bunun içinde,makam odama kapı taktırmayacağım” sözü olmuştu.Seçilmesinden sonrada gerçekten makam odasının kapısını söktürmüştü.Kapısız olan o makamda bende girip kendisiyle görüşmüştüm.

Ö dönem seçilen çoğu SHP’li belediye başkanı örneğin Keçiören Belediye başkanı Hamza Kırmızı halkla görüşme,sorunlarını dinleme,çözüm önerisi alma gibi konularla ilgili “Halkla Görüşme” günü altında Çarşamba mesailerini halka açık geçirirdi.

Masanın bir ucuna Başkan Hamza bey diğer kenarlarına Keçiörenliler oturur derdini anlatırdı.Başkan notlar alır sonrasında bir şekilde irtibata geçilir,sorun neyse çözülebilindiği oranda çözülürdü.
Bu uygulamalar çoğu belediyelerde zaman içinde devam etti.

Başkana ulaşmak isteyen bölge insanı araya her hangi bir kişi koymadan “Halkla buluşma gününe” gider sorununu başkana direk anlatır o sorun çözülür yada çözülmez,talebi karşılık bulur yada bulunmaz ama vatandaş başkanla görüşmüş meselesini dile getirmiştir.O ona yeterdi.

Bu sorun nedir,kişinin sokağının sorunu olabilir,hemen bitişindeki parkın sorunu olabilir, kötü tavır,rüşvet talebi gibi olumsuz hareketler içinde bulunan belediye personelini başkana şikayet etmek olabilir vs.Ya da oğluna kızına torununa kendine iş talebi olabilir.

Hangi tür talep olursa olsun,içlerinden birisi olarak seçilip geldikleri insanların sorunlarına duyarlı olmak,o sorunların bazılarını çözmek,çözebiliyor olmak bir belediye başkanı için akşam eve varıp yatağa yattığında rahat uyumasının nedenidir.

Şimdilerdeyse belediye başkanları  artık halkla görüşecekleri bir şey kalmamış olmalı ki “halk günlerini” kaldırdılar.Hani oldu ya bir şekilde bölgendeki başkanla kendin yada sokağın sitenle ilgili bir sorunu görüşmek istiyorsun.

İhaleciysen,avantacıysan, saat yok dakika yok tüm kapılar tüm vakitlerde sana açıktır.

Değilsen zaman ne yapman gerekiyor.Her medeni insan gibi randevu alman gerekiyor.

Arıyorsun özel kalemi.Özel kalemde çalışıyor olmanın verdiği hava ile tepeden karşılayan bir ses tonu.Nede olsa başkanın özellll kalemi.Ayrı bir havası var en az başkan kadar yani.

-Buyrun.

-Başkanla görüşmek istiyorum adım soy adım diyorsun.

-Konu nedir.Başkanım her konu ile ilgili olarak randevu oluşturulmasını istemiyor.Kendileri çok meşguller işten başını kaldıramıyor.

-Konu ne olur bizim evim evin sarımsağı soğanı olacak hali yok ya hanım efendi.Yandaki  park kapı önünde ki sokak.

-O sokak hangi sokak hangi park ne çöpü çöp ne kadar. 

Ahiret sorularından bıkıyor ve sinirleniyor.Seçtiğim adama ulaşmak ne zormuş deyip görüşme mörüşme istemiyor telefonu kapatıyorsunuz.

Olmaz olamaz.Seçilip geldiğiniz zaman,kapıları ardına kadar açan halk buluşmaları yapan belediye başkanları,Şmdi nedir sizi böyle ulaşılmaz kılan.Sahip olduğunuz geniş makam odaları mı yoksa en iyi mobilya ustalarının yaptığı geniş yayvan koltuklar mı.Yoksa maaşını kamunun ödediği onca personel mi.

Çok başkan biliyorum zamanında ulaşılmaz olup yanımızdan rüzgar hızıyla kalabalık yalakalarıyla geçen ama şimdilerde yüzüne bakılmayan yalnızları oynayan çok başkan biliyorum.

“Her canlı ölümü tadacaktır” sözü nasıl gerçekse her makamda oturan da bir gün o makamı boşaltıp makamsızlar arasına katılacaktır.İşte o gün de biz sizin yüzünüze bakmayacağız.

Çok hatalarınız olsa da .Yukarıda isimlerinizi andığım için tekrar edeceğim Makam kapısını söktüren,Altındağ eski belediye başkanı Ali Rıza Koç, Halkla görüşme günleri belirleyen Keçiören belediye başkanı Hamza Kırmızı Bu günün belediye başkanlarına bakıp sizlere çok teşekkür borçlu olduğumuzu düşünüyorum.