27 Ocak 2018 Cumartesi

MUHARREM İNCE BU KEZ KAZANIR MI.

Bir kez daha Muharrem İnce ile Kemal Kılıçdaroğlu karşı karşıya gelecekler CHP’nin 36.kurultayında.

 Ekmelettin rezaletinden sonra,5 Eylül 2014 tarihinde yapılan 18.Olağanüstü kurultayda Kemal Kılıçdaroğlu kurultaya katılan delegelerin 944 imzası ile aday gösterilirken Muharrem ince ancak 177 imza ile genel başkanlığa önerilmişti.

1155 delegenin oy kullanması ile yapılan seçim sonucunda Kılıçdaroğlu tam manası ile bir şok yaşadı.944 imza ile kendisini genel başkanlığa öneren 204 delege ne sözünün ne imzasının arkasında durdu.Tercihini Muharrem İnce’den yana kullandı.177 imza ile genel başkanlığa önerilen İnce 415 oy alarak parti içi muhalefetin potansiyel genel başkan adayı olarak  konumunu pekiştirdi.


Şimdi CHP 36.Olağan kurultayını yapacak olan CHP’de bu kez Kılıçdaroğlu ve İnce yine karşı karşıya gelecekler. Bir üçüncü aday,örneğin Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun 125 imzayı bulması halinde seçim üçlü yarışa sahne olabilir mi bilemem.

Muharrem İnce genel başkanlık seçimlerinde kullanmak üzere Ankara Hoşdere caddesi üzerinde dört katlı bir apartmanın mütevazi bir dairesini kiralamış. Binanın caddeye bakan yüzü üzerinde “TÜRKİYE’YE GÜVENCE MUHARREM İNCE” yazan büyük boy İnce posteri kaplanmış yanları ise CHP bayrakları ile süslü. İçerideki odalarda seçim ofislerinde olduğu gibi afiş filan asılmamış. Burada kendisine destek veren Milletvekili arkadaşları ve genç kadrolarla il il delegeler üzerinde çalışıyorlar. Diğer yandan basın internet tek tek taranıp İnce ile ilgili yapılmış haber yorum ne varsa taranıyor değerlendiriliyor İnce’nin masasına konuyor. çalışmalara malzeme olarak el altında tutuluyor.

Bolu Milletvekili Tanju Özcan Bartın Milletvekili Rıza Yalçınkaya ve diğer milletvekilleri bir taraftan gelenlerle ilgilenirken önlerinde liste ellerinde telefon sürekli olarak kurultay delegeleri ile tek tek görüşüyorlar.

İnce’nin ofisinde kurultayı kazanacaklarına dair büyük bir inanç var. Muharrem İnce’yi destekleyen bir milletvekili aynen şöyle dedi “Muharrem bey hiçbir ilden sıfır çekmez Tunçeli dahi her il delegemizden oy alıyor. Ama Kemal bey şu an itibariyle 11 ilden sıfır çekiyor. İstanbul delegesinin ciddi bir kısmı ki bu sayı şu an itibariyle 70’şin üzerinde” diye devam ederek kurultaydan Muharrem İnce’nin genel başkan olarak çıkacağını maddi temellere oturtarak ispatlamaya çalıştı.

Hangi iller tümden Muharrem beye destek veriyor bilemem fakat ben Esas olarak doğu güney doğu delegelerinin kurultayda Kemal Kılçdaroğlu’na karşı tavırlarını merak ediyordum.

Bu illerden bir çok delegeye telefon ederek tavırları hakkında bilgi sahibi olmaya çalıştım. Doğu delegeleri dokunulmazlıkların kaldırılması doğu bölgelerindeki belediyelere kayyum adı altında AKP’nin çökmesi gibi konularda CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun tavrını çok yanlış buluyor.                                                      Bu yanlışın bir bedelinin olacağını söylüyorlar. Muharrem İnce’nin Hakkari İl kongresine katılması,Van ziyareti çok değerli bulunuyor. Bölgede İnce’ye sempati olduğu bir gerçek. İnce Doğu delegelerinden ciddi bir destek alacağa benziyor. Delegelerin çoğunluğunun İl ilçe başkanlarından oluşmuş olması sonucu değiştirmez.

Doğulu Kılıçdaroğlu kurultayda esas darbeyi doğudan yerse şaşmamak gerek.

Önümüzde genel seçimler var yerel seçimler var Milletvekili adayı,Belediye başkanı adayı,belediye meclisi adayı olmak ümidi ile Kılıçdaroğlu’na imza veren delegeler 2014 18. Olağanüstü kurultayında olduğu gibi imzayı Kılıçdaroğlu’na oyu İnce’ye verebilir.                                                                                        Muharrem İnce 36.Kurultayın yapılacağı salondan Önce CHP’nin sonra Türkiye için güvencesi olarak genel başkan olarak çıkacak mı göreceğiz.

Kurultayın Kılıçdaroğlu için pek kolay geçeceğini zannetmiyorum, kurultayı belki kazanır ama bu da sonun başlangıcı olur.






26 Ocak 2018 Cuma

CHP'DE SELİN SAYEK BÖKE VE İLHAN CİHANER’DEN SERT ÇIKIŞ

Siyasi partiler yasa gereği rutin olarak kurultaylarını yaparlar. Daha önceden “seni ben seçiyorum sende gelip beni seçeceksin” türünden ilçe il kongrelerinden süzülerek gelen sadık delegelerle dostlar alışverişte görsün türlü kurultaylar yapılır.
Genel başkanları değiştirmek bu tür kurultaylarda pek mümkün değildir.Genel başkanlar ölmedikçe ya da büyük bir skandala adının karışmaması halinde onları yerinden edemezsiniz. İster bin kere seçim kaybetsin ister partiyi yerin dibine geçirecek kararlar alsın onu yerinden edemezsiniz.
Ya parti politikaları onlar belirlenir mi kurultaylarda, Evet esas olarak partinin çizgisinin belirlendiği yerin kurultay olması gerekirken asla bu öyle olmaz. Genel başkan kafasına göre takılır öyle yönetir partiyi.
Ya ne kurultayda olur. Genel başkan gelir çıkar kürsüye haftalık gurup toplantısından farklı olarak biraz daha uzun konuşur biraz daha sert eser gürler. Sonra seçimlere geçilir filmin esas adamları yerinde kalır dekora üç beş yeni isim eklenir yasa gereği bir rutin iş daha tamamlanır sanki çok şey yapılmış gibi üzerine bir de “Kurultay sonuç bildirgesi” diye bir açıklama yapılır.
CHP 36.Kurultayına giderken bu kez “bu rutinin dışına çıkalım kurultay gibi kurultay yapalım” diyen Selin Sayek Böke ve İlhan Cihaner CHP tabanının vicdanı tabanın sesi olarak dört maddelik bir manifesto yayımladılar.
Yayımlanan metinde 36. Olağan Kurultay, Türkiye’yi demokrasiye taşıyacak iktidar yürüyüşü için gereken; ideolojik, kurumsal ve örgütsel değişimin gerçekleştirilmesi için çok önemli bir fırsat. Bu nedenle Kurultay, genel başkan değişikliği, kişisel dayanışma ve delege sayısı yarışına indirgenmemeli. Kurultay, ülkenin sorunlarına dair partinin net bir siyasi çizgi ve tavır geliştirmesi için fikirlerin tartışıldığı bir zemine dönüştürülmeli dendikten sonra bilhassa genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun  şahşi insiyatifi ile aldığı kararlar tek tek aldığı sırlanıp ağır eleştiriye tabi tutulup şöyle dendi.
“Ülkemizde son dönemde olağanüstü koşulların derinleştiği her kritik dönemeçte muhalefetin tavrı, koşulların ağırlaşmasının önüne geçemedi” ifadesine yer verilen Bildiride, “2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday belirlenmesi süreci, savaş tezkerelerine ilişkin geliştirilen tutum, dokunulmazlıkların kaldırılması sürecindeki tavır, Yenikapı mitingine ilişkin tutum, 16 Nisan referandumu gecesi gayrimeşru sonuç karşısında tepkisiz kalınması ve benzeri örneklerde tekrar tekrar yaşadığımız gibi bu ‘siyasetsizleşme’ süreci kalıcı bir politik çizgi ve yönetim tarzı haline getirildi. CHP’nin tarihi sorumluluğu, daha fazla zaman kaybetmeden, Türkiye’yi laik, özgür, demokratik bir sosyal hukuk devleti olarak yeniden ayağa kaldırmaktır”
36.Kurultay için dört maddede sıraladıkları öneriler se.
MECLİS İŞLEVİNİ KAYBETTİ ÇEKİLME DEĞERLENDİRİLMELİ
1- Toplumsal muhalefetin en büyük örgütlü gücü ve öncüsü olan CHP,”Sürekli OHAL” rejimini normalleştirmeyen, gayrimeşru olanı meşrulaştırmayan, olağanüstü koşullara uygun olağanüstü bir muhalefeti örgütlemeli. Bugün olağanüstü koşullara rağmen, muhalefet olağan dönemin siyasi araçları ve yöntemlerine sıkışmış durumda. Bu doğrultuda, CHP, Meclis içindeki mücadeleyi bir siyasi tavırla birleştirmeden,  “olağan dönemin yasama faaliyeti” olarak sürdürme anlayışına son vermeli. OHAL rejimi sona erene, asgari demokratik bir ortama geçilene kadar ve adil, güvenli bir seçim ortamı sağlanana dek, Meclis’te aktif boykot, Meclis çalışmalarından çekilme ve benzeri demokratik araçlar parti kurullarında ciddi şekilde değerlendirilmeli.
CHP’DE İDEOLOJİSİ NET DEĞİL
2- Partimiz siyasal İslam ve neoliberalizme cepheden karşı çıkmaktan çekinmemeli. Bir kitle partisinin kapsayıcılığı, ‘’ideolojik belirsizlik’’ tuzağına düşmeden, temel ilkelerini net olarak tarif etmekten ve bu ilkelere dayalı bir gelecek hayalinde toplumu ortaklaştırmaktan geçer. CHP’nin kuracağı siyaset, AKP’nin dayattığı siyaseti toplumun iradesi sanan ve bu duruma uymak için kendisini değiştiren, kendi kimliğine yabancılaşan değil; kendisi olarak, mevcut düzeni değiştirmek iddiasında olmalı.
SOSYAL DEMOKRAT TAVIR KONMUYOR
3- Cumhuriyet devriminin temel ilkeleri ve sosyal demokrasinin evrensel değerlerinin savunulması, AKP’nin tanımladığı biçimiyle “muhafazakar hassasiyetler”, “güvenlik”, “millilik”, “konjonktür” gibi gerekçelerle ihmal edilmemeli. Bu değerler tavizsiz biçimde sahiplenilmeli. Bu yaklaşımla, örneğin Kürt meselesinde, halkı, salt güvenlikçi baskı politikalarıyla terör arasına sıkıştırmayı reddeden, demokratik siyaset alanını genişleterek kalıcı toplumsal barışı sağlamakta kararlı sosyal demokrat bir çözüm çerçevesi ortaya konulmalı. Bu doğrultuda, Cumhuriyet devriminin temel ilkeleri ve sosyal demokrasinin evrensel değerleri olan; laiklik, özgürlük, demokrasi, eşitlik ve barış, kararlılıkla ve tavizsiz savunulmalı.
PARTİ MECLİSİ SEÇİMLERİNE MÜDAHALE EDİLMEMELİ
4- AKP karşısında direnen toplumsal muhalefetin bütün ilerici unsurlarını siyasete ve partimize taşıyacak siyasi katılım mekanizmaları, meclisler/forumlar gibi yatay örgütlenme biçimleri kullanılmalı. Bu siyasi dönüşüm ve örgütlenmenin gereği olarak, parti adına kararlar parti kurullarında alınmalı, bu kurulların seçimleri demokratik biçimde yapılmalı. Belediyelerin ve genel merkezin örgüt seçimlerine açıktan/örtülü müdahalesi olmamalı, partinin kadroları blok değil çarşaf liste yöntemiyle belirlenmeli.36. Kurultayın delegelerine, CHP üyelerine ve Türkiye’ye çağrımızdır: Geçmişi biz kurduk, geleceği de biz inşa edelim!” denildi.
CHP 36.Kurultayında rutinin dışına çıkar kurultay gibi kurultay yapar mı. Göreceğiz.

15 Ocak 2018 Pazartesi

KAFTANCIOĞLU'NA SORUŞTURMA VE ATATÜRK'ÜN YOLDAŞLARIMIYIZ


CHP İstanbul il kongresinde kıran kırana giden demokratik bir yarış sonrası il başkanlığına seçilen Canan Kaftancıoğlu’na önce parti içerisinden sonra yandaş basın ve AKP saflarından yoğun bir karalama suçlama kampanyası ardından talimatlı yargı tarafından soruşturma başlatıldı.

Eğer iktidar ve onun yanında mevzilenmiş yandaş basınla yargı aynı anda CHP’li birine karşı yine aynı anda saldırıya geçmişse bilin ki o CHP’li onların tam nasırına basmış ya da basmak üzeredir.

Canan hanım CHP parti meclisi üyesidir. Daha önceleri de CHP’nin İstanbul il yönetim kurullarında görev almış birisidir. Siyasi partilerde görev alanların geçmişte ya da günümüzde yaşanan toplumsal olaylar hakkında görüşlerinin olmaması, geçmişte ya da günümüzde yaşayan siyasi kişiler haklarında görüşlerinin olmaması mümkün değildir.

Canan hanım bu duyarlığını bir hekim titizliği ile insan hakları ihlalleri başta olmak üzere bir çok olayda ortaya koyan birisi. İhtisasını işkence üzerine yapmış “ İşkence Olgularının Adli Tıbbi değerlendirmesi” adıyla tezini tamamlamıştır. Yüze yakın makalesi bulunan Kaftancıoğlu’nun faili meçhul cinayetlere dikkat çekmek için kaleme aldığı “Benim babam bir kahramandı” adında bir kitabı da bulunmakta.

Canan hanım CHP il başkanı seçildiği haberinin daha mürekkebi kurumadan güdümlü yargının temsilcileri tarafından hakkında soruşturma açıldığı hemen basına servis edildi.

  Kaftancıoğlu hakkında, açılan soruşturma konusunun 6 yıl önce ki sosyal medya paylaşımları olduğu bu nedenle "PKK ve DHKP-C propagandası", "Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve kurumlarını aşağılamak", "Cumhurbaşkanı’na hakaret" suçlarından soruşturma başlatıldığı belirtildi.

Bu iddialara toplum öyle alıştı ki AKP  hükümeti,kendi iktidarı için kimi tehlikeli görüyorsa hemen onu PKK’lı DHKP-C’li yada FETÖ’cü diye suçluyor güdümlü yargı da hemen soruşturma açıyor.

Soruşturma konusu iddialara Kaftancıoğlu'nun yanıtı şöyle oldu.
Bir doktor ve bir anneyim. Bütün yaşamımı insan hakları mücadelesine adamış biri olarak daima terörü ve terör örgütlerini lanetledim! Tüm amacım ve çalışmalarım Türkiye Cumhuriyeti devletini yüceltmek olup saraya dair eleştirilerim de bu sorumlulukladır.
 Gerek şahsım, gerek partimle ilgili karalama kampanyası yürüten herkesle yargı önünde hesaplaşacağım.”
Gelelim CHP içinden kimilerinin Kaftancıoğlu’nun “Mustafa Kemal’in Yoldaşlarıyız” sözüne takılmalarına.
Bu hususta en güzel yanıtı değerli dostum Avukat Erdoğan Kılıç verdi.
Atatürk işbirlikçilere,Mandacılara inat "özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimidir " diyerek savaştı ve kazandı..

O'nun bu savaşta yanında yoldaşları ve askerleri vardılar.
Bir savaş yoldaş olmadan,asker olmadan kazanılamazdı. Askerlik bir zorunluluk, yoldaşlık gönüllülük , aidiyet ve sevgidir. Yoldaşlık bu anlamda askerlikten öte bir bağdır...

Bir yerde savaşlar kazanılabilir,ancak savaş sonrası devletin sağlam temellere oturtulması için aynı uğurda mücadele edenlerin kadrolar oluşturmaları daha da önemlidir. Devrimlerin sürmesi işte bu kadrolara,yani yoldaşlıklara bağlıdır.

Nasıl ki Cumhuriyet kadrolarını oluşturamadığı için hedeflerine ulaşamadıysa,Mustafa Kemal yoldaşları da azaldığı için O'nun ilkeleri ve devrimleri durağanlaştırıldı ve işte O zamanın değerleri,bu zamanda bir bir yok edilmeye,unutturulmaya çalışılmaktadır.

İster "Mustafa Kemal'in Askerleri" den olunuz, isterse "Mustafa Kemal'in Yoldaşları"ndan olunuz,sonuçta yolunuz aynıdır
.”

On iki milyon oya bir oy daha katma derdinde olan CHP’liler AKP korosuna katılarak ya da onlara malzeme vererek CHP İstanbul il başkanına yapılmak istenen linçin ne içinde ne de yanında olamaz olmamalı.




12 Ocak 2018 Cuma

TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN YÖNETİM ŞEKLİ OHAL'DİR (Mİ)

Türkiye’de artık Meclis’in merkezinde olduğu bir Cumhuriyet değil, Saray’ın merkez olduğu tekelleşmiş bir yeni rejim var ve kanun yapma yetkisi de Saray’a doğru kaydırılmış durumda.

Erdoğan “Türkiye’nin yönetim sistemi filen değişmiştir. Parlamenter sistem artık bekleme odasına girmiş bulunuyor. İster kabul edilsin ister edilmesin Türkiye’nin yönetim sistemi bu anlamda değişmiştir.” diyerek kör gözlerin görmesi için resmi net olarak ortaya koydu.

Yayımlanan Kanun hükmünde kararnamelerin yürütme yetkisi her ne kadar bakanlar kurulunun elinde gözüküyor olsa da 16 Nisan’da şaibeli bir şeklide alınan yetkiyle yürürlük tarihi 2019’zu beklemeden şimdiden Cumhurbaşkanı’na geçti.

Ülkemiz ara ara da olsa uzun dönemler Sıkıyönetimler ve OHAL ile yaşadı.  
İlk sıkıyönetim ilanı Şeyh Said isyanı üzerine 1925-1927 yılları arasında  Doğu Anadolu’da daha sonra Kubilay Olayı üzerine 1931’de Manisa ve Balıkesir’de 1940-1947 yılları arasında ikinci dünya savaşından dolayı İstanbul Kırklareli Edirne Tekirdağ Çanakkale ve Kocaeli’de 6-7 Eylül olayları üzerine 1956-1957  Ankara ve İzmir’de 1960 öğrenci olayları ve 27 Mayıs hareketi üzerine 1960-1961 yılları arasında İstanbul Ankara ve İzmir’de ilan edildi.20-21 Mayıs olayları üzerine İstanbul Ankara ve İzmir’i kapsayan sıkıyönetim 1963 yılında ilan edildikten bir yıl sonra 1964 kaldırıldı.15-16 Haziran işçi olayları üzerine 1970 yılında dört ay süren sıkıyönetim ilan edildi.

12 Mart muhtırası sonrası 1971 1973 yılları arasında İstanbul Ankara İzmir gibi on bir ilde ilan edildi. Kıbrıs harekatı ile 1974 1975 yılları arasında bir yıl sürecek olan sıkıyönetim İstanbul Ankara başta olmak üzere 15 ilde ilan edildi.

1978 yılında Kahraman Maraş olayları ve  yaygın şiddet olaylarının artması üzerine başta Kahraman Maraş İstanbul Ankara olmak üzere 21 ilde sıkıyönetim ilan edildi.12 Eylül 1980 askeri darbesi ile birlikte 21 ilde uygulanan sıkıyönetim tüm yurtta ilan edildi ve 1987 yılına kadar sürdü.

1987’de kaldırılan sıkıyönetim yerine PKK’nın doğu güney doğu Anadolu bölgelerinde yaygın bir şekilde başlattığı eylemleriyle mücadelede edebilmek için bu bölgelerde dönemin başbakanı Turgut Özal tarafından ilk olarak on bir ilde OHAL ilan edildi.
OHAL döneminde JİTEM’in Özel Harekat Timlerinin,Hizbullah’ın işlediği Faili meçhul cinayetler işkenceler dönemi olarak hafızalarda yer bıraktı.
OHAL ilan edilen bölgelerin tümüne birden olağanüstü hal bölge valileri süper Valiler  atandı.2002 yılına gelindiğinde sadece Diyarbakır ve Şırnak’ta geçerli olan OHAL iktidara yeni gelen AKP hükümeti tarafından kaldırıldı.

Kuşkusuz Turgut Özal’ın 1987 Doğu Güney Doğu’da on bir ilde ilan ettiği 2002 de sadece Diyarbakır ve Şırnak’ta kalan ve AKP’nin kaldırdığı OHAL ile 15 Temmuz bahane edilerek AKP/Erdoğan’ın ilan ettiği OHAL çok farklıdır. Özal’ın OHAL’i PKK’ya dönükken Erdoğan’ın OHAL’i Meclisi tamamen devre bırakan uygulamayla,Türkiye Cumhuriyeti’nin rejim değişikliğine dönüktür.

R.T Erdoğan OHAL hükümlerine dayanarak yayımladığı KHK’lar ile OHAL’in ilan nedeni dışında ne kadar konu varsa o konuda TBMM’yi dışlayarak KHK’lar yayımlamaktadır.

 KHK kuşkusuz anayasal bir düzenlemedir. Ancak KHK ile yapılabilecek işlerin “sınırları” konusunda Anayasa’nın “Olağanüstü Hallerle İlgili Düzenleme” başlığı altındaki 121. maddesinde çok açık bir hüküm var. Diyor ki 121. maddenin üçüncü fıkrası: “Olağanüstü hal süresince Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda kanun hükmünde kararnameler çıkarabilir.

15 Temmuz sonrası OHAL’in ilan nedeni FETÖ terör örgütü ile mücadele olarak ilan edilmişken.Şu hususların hangisi FETÖ terör örgütü ile ilgidir.Taşeron düzenlemesi,Diyanete başkan yardımcısı atanması,Trafik Kanunu, Askerlik Kanunu, Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanunu, Tababet ve Şuabatı San’atların Tarzı İcrasına Dair Kanun, Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun, Kamu İhale Kanunu, Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu, Uçuş, Paraşüt, Denizaltı, Dalgıç ve Kurbağa Adam Hizmetleri Tazminat Kanunu, Şeker Kanunu, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Emniyet Teşkilatı Uçuş ve Dalış Hizmetleri Tazminat Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Yargıtay Kanunu, Uzman Erbaş Kanunu, Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun, Posta Hizmetleri Kanunu, Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulmasına dair KHK’lar.
Açıkça görüldüğü üzere OHAL ilan nedenin dışına çıkmış yayımlanan KHK’lar ile milli egemenliğin temsilcisi Meclisin yetki alanına girilmiştir. Ülke Meclisten çıkarılan yasalarla değil KHK’lar ile yönetilmektedir.

TBMM İçtüzük’ün 128’ze göre “Anayasa’nın 121 ve 122’nci maddeleri gereğince çıkarılan ve TBMM’ye sunulan kanun hükmünde kararnameler... komisyonlarda ve Genel Kurul’da diğer kanun hükmünde kararnamelerle, kanun tasarı ve tekliflerinden önce, ivedilikle en geç otuz gün içinde görüşülür ve karara bağlanır.”
15 Temmuz sonrası çıkarılan 31 KHK’dan  sadece beş tanesi TBMM’den geçirilmiş olup 26 KHK hiç bir şekilde Meclise onayına sunulup görüşü alınmadı.

Bu durumda Türkiye Cumhuriyetinin yönetim şekli OHAL değilse nedir.

10 Ocak 2018 Çarşamba

GERİLERE GİDİP MHP’NİN AKP’YE UŞAKLIĞINI BİR/BİR HATIRLAYALIM

15 Temmuz sonrası değil,Erdoğan'a başkanlık yolunu açmasından da çok önceleri de MHP ve Bahçeli AKP/Erdoğan kamyonetinin kasasında yedek tekerlek olarak dolaşıyor istendiğinde kullanıma sokuluyordu.
    
Öyle bir muhalefet partisi düşünün ki, iktidar partisi her sıkıştığı noktada imdadına koşup hizmetine girsin.

AKP Türkiye’de düzeni değiştirmek, iktidarını biraz daha perçinleştirmek mi istedi bu konuda TBMM’de zorlanıyor mu, MHP tüm gücüyle AKP’nin yanında, Recep Tayip Erdoğan’ın emrinde oldu.

 Bu günlere takılıp kalmadan biraz daha gerilere gidelim. AKP’nin sıkıştığı konularda, MHP ve Bahçeli nerede yetişip yardımcı oldu AKP’yi hangi sıkışık durumlardan kurtardı ona bakalım.

MHP hangi stratejik konularda AKP’nin önünü açmadı ki.
İktidarı ele geçiren AKP’nin ana hedefi Cumhurbaşkanlığı makamına dinsel anlayışına uygun birini seçtirerek devleti ele geçirme işlemini tamamlamak istiyordu. Çankaya Cumhuriyetin temsil makamıydı bu makam ele geçirilerek rövanş alınmış olacaktı.

2007 yılında TBMM’nin Cumhurbaşkanı seçimlerinde 367 sayısal çoğunluğu arandığında bu sayıyı bulamayan AKP’nin imdadına yetişen MHP verdiği sayısal destekle Abdullah Gülün AKP noteri olarak Cumhurbaşkanı sıfatıyla Çankaya köşküne çıkışını sağlayan MHP ve Bahçeli değilmiydi. Bu günde o kapıları Erdoğan için ardına kadar açmak isteyen yine aynı MHP ve Bahçeli değil mi.

2012 yılında dindar ve kindar bir nesil yetiştirme niyetinde olan AKP laik çağdaş eğitimi terk ederek dinsel ağırlıklı 4+4+ 4 denen eğitim sistemini allak bullak eden eğitim sistemine geçişi TBMM’de verdiği destekle sağlayan MHP ve Bahçeli değilmiydi.

2013’te AKP’nin dinin bir emri olduğu gerekçesi ile getirdiği alkol düzenlemesi Devlet Bahçeli’nin “yeni nesli korumak için güzel bir tedbir başlangıç olarak görmek lazım” yönündeki demecinin ardından TBMM’de yasalaşmasını sağlayan MHP ve Bahçeli değilmiydi.

AKP’nin talan yalan soygun dolu iktidarına bir başkaldırı olan gezi olayları ve 1 Mayıs’ın Taksim meydanında kutlanma istekleri karşısında AKP ile aynı safta yer aldı. AKP iktidarının yarattığı tüm olumsuzluklara karşı hiçbir toplumsal muhalefet içerisinde yer alarak miting gösteri türü protesto hareketleri ile mücadele içerisinde yer almayan MHP ve Bahçeli değilmiydi.

Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi gündeme geldiğinde Türkiye’de kimsenin tanımadığı biri Eklemeddin İhsanoğlu’nu çatı adayı olsun diye CHP’nin değil ama Kemal Kılıçdaroğlu’nun aklını çelerek sorunsuz bir şekilde %52 ile Recep Tayip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinin aktörlerinden biri MHP Ve Bahçeli değilmiydi. 

7 Haziran seçimlerin hemen ertesi günü daha resmi sonuçlar açıklanmadan 8 Haziran günü “ne zaman erken seçim olacaksa o zaman erken seçim olur” diye basına açıklama yapan MHP genel başkanı Devlet Bahçeli’nin niyetinin ne olduğunu kimse anlayamadı.
Daha sonra erken seçime gitmek isteyen AKP ve Erdoğan koalisyon görüşmelerini çıkmaza sokarak 1 Kasımda erken seçim kararı aldılar.

Devlet Bahçeli’nin ortada fol yok yumurta yokken 8 Haziran 2015 günü erken seçim istemesinin esrarı Tuğrul Türkeş’in 5 Ekim’de yaptığı basın toplantısında açığa çıkar gibi oldu.Türkeş “Bahçeli 7 haziran gecesi 3 telefon görüşmesi yaptı bu görüşmeyi kimle yaptı” diyerek Türkeş’in Erdoğan’la görüştüğünü ve o gece atılacak adımlarda ortak hareket etme kararı aldıklarını ima etti.

7 Haziran seçimlerinde tek başına hükümet kuramaması ile bir anlamda yenilgiyi tadarak tek başına iktidar şansını yitiren AKP’nin ve Erdoğan’a yeniden bir şans verme adına her formüle hayır diyerek 1 Kasım’daki erken seçimim yolunu açan MHP ve Bahçeli değilmiydi.

TBMM başkanlığı seçimleri ile bu destek devam etmedi mi. Başkanlık seçimlerinde, Son tura iki aday kaldı biri AKP’nin adayı İsmet Yılmaz diğeri CHP’nin adayı Deniz Baykal. Mantıksal olarak muhalefet ne ister iktidar partisinin elinden bir makamı alarak onu yıpratmak ister. Bu anlayış doğrultusunda muhalefetten birisinin bu göreve seçilmesini ister.MHP ne yaptı 78 Milletvekiline çekimser oy kullandırarak Deniz Baykal’ın 182 oyuna karşılık 248 oy alan İsmet Yılmaz’ın Meclis başkanı seçilmesini  MHP ve Bahçeli sağlamadı mı.


Sonraları  yine gördük ki,MHP’nin Olağanüstü kurultay sürecinde yaşananlardan gördük ki Bahçeli “Ver Bilali al iktidarı” noktasından “Ver kurultayı al desteği” noktasına geldi.  Nihayet Bahçeli’nin,AKP’ye desteği gizlemeye gerek görmeden “hükumete verdiğimiz fiili destek hukuki desteğe dönüşebilir” dedi.   

   Bir muhalefet partisinden ziyade bir uşakmışçasına daha Erdoğan kendini aday göstermeden Erdoğan’ı destekleriz yetmez seçilmesi halinde,sonraki beş yıl içinde destekleriz diye kendini en az yedi için bağlamalar filan derken Bahçeli MHP’nin AKP’ye yasal olarak katılımını sağlayacaktır.                                   

4 Ocak 2018 Perşembe

GENEL SEÇİMLER 15 TEMMUZ 2018'DE


AKP Genel başkanı Recep Tayip Erdoğan’ın il kongrelerine katılım trafiğini izlerseniz genel seçimlerin 2019 da yapılmayacağını açıkça anlarsınız.

Sadece Erdoğan mı il kongrelerine katılıyor, elbette ki hayır. Bin Ali Yıldırım’da her ne kadar vasfı kalmasa da başbakan sıfatı ile Erdoğan’ı aratmayacak tarz ve tempoda il kongrelerine katılıyor.

Erdoğan ve Yıldırım’ın son yirmi günlük AKP il kongresi adı altında başlattıkları yurt gezilerine bakalım.16 Aralık’ta Erdoğan, Yalova, Binali Yıldırım, Artvin Ardahan,17 Aralık’ta Erdoğan, Karaman, Yıldırım, Çankırı Kırıkkale 23 Aralık’ta Erdoğan, Hakkari Van Şırnak Yıldırım, Bartın Karabük 24 Aralık’ta Erdoğan yurt dışında olduğu için il kongrelerine katılamadı Yıldırım, Kilis Adıyaman il kongrelerine katıldı. Yurt dışından dönen Erdoğan kaldığı yerden devam ederek 30 Aralık’ta Kastamonu Sinop Yıldırım,Edirne Kırklareli Yılın son günü 31 Aralık’ta Erdoğan,Düzce Yıldırım,Burdur ve İsparta’da önce halka seslenip sonra AKP il kongresine katıldılar.

Bu katılımları iki koldan günde dört il kongresi ile sınırlı tutmakla kalmayıp ayrıca kongresine katılan illerin meydanlarında miting yapı halka seslendiler. Erdoğan ve Yıldırım’ın bir günde dört AKP il kongresine katılmasını, il kongrelerinin yapıldığı illerde mitin yapıp halka seslenmesini sade partisel faaliyet olarak görmek siyasi körlük siyasi saflıktan öte bir şeydir.Yoğun bir şekilde iki koldan il kongrelerine katılmaktaki amaç erkene alınacak bir seçim için parti tabanını motive etmek içindir.

Geçen akşam İstanbul Sarıyer ilçe örgütünü ziyaret ederek Sarıyer ilçe başkanlığı balkonunda konuşan AKP genel başkanı Recep Tayip Erdoğan “Şimdi önümüzde 14 ay var.14 ay sonra biliyorsunuz Mart 2019 yerel seçimleri var. Ama mart yerel seçimleri biliniz ki Kasım 2019’un işaret fişeğidir. Orada ne var? Parlamento seçimleri var. Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Bunlara hazırmıyız.” Deyip, sanki seçimlerin zamanında yapılacağı havasını vererek bir anlamda muhalefete iyi uykular tavsiye etti.

Eğer rakibin eylemine değil, söylemine bakarak karar veren bir siyasi körlüğe sahipseniz ya da siyasi rakibinizin kazanmak için her türlü manevra yapacağını düşünemeyecek kadar safsanız Erdoğan’ın bu tür konuşmalarına kanar kış uykusunda kalırsınız.

Muhalefet kış uykusunda kalırken Erdoğan bir taraftan erken seçimlere hazırlık kapsamında il kongrelerine katılıp il gezilerini yapıp halkla bütünleşiyor.Diğer taraftan örgütü motife edip çakma darbenin yıl dönümü olan 15 Temmuz'da seçime hazır hale getiriyor.

Bunu neden yapıyor.
2019 Mart’ında yapılacak yerel seçimlerinin ardından yine aynı yıl yapılacak olan genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini yapmayı riskli buluyor. Bu riskten dolayı önce Genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini 15 Temmuz’da yapıp ardında Mart ayında yerel seçimlere gidecektir.                                                                                           Tüm hazırlıklar bunadır.

AKP yerel seçimlerde genel seçimlerden daha düşük oy almaktadır.
Düşük oy alınan yerel seçimler nedeniyle muhtemel ki bazı önemli il ilçe belediye başkanlıkları muhalefetin eline geçecektir. Bu durum AKP tabanında örgütlerde moral bozukluğu yaratmayacağını söylemek yanlış olur.

Öbür yandan ekonomik alandaki daralma halkın işlerin her geçen gün kötüye gitmesi gibi diğer önemli hususlarda bu konuda çok etkindir.

AKP’nin Cumhurbaşkanlığı ile birlikte yapılacak olan genel seçimleri kendileri için sembol bir gün haline getirdikleri çakma darbenin yıl dönümü olan 15 Temmuz 2018’de yapacağının açık işaretlerinden birisi Erdoğan ve Yıldırımın AKP il kongrelerine katılım adı altında sürdürdükleri seçim gezileridir.